Devrimle oturmuş çaylarımızı içerken akşam çökmüştü, bu saatlerde mahallenin bu tarafı o kadar güzel oluyordu ki gereksiz bir huzur veriyordu. Güneş batıyor, insanlar işlerinden geliyordu.
"Uzun zamandır arabayla karşı tarafa gitmiyoruz, diğer haftasonu çıkalım." dedi Devrim kendisine sigara sararken.
"Olur, evde oturmaktan götüm acıyor artık." sigara kağıdını ıslatırken güldü.
"Harbiden iyice ev kuşu oldun sen, ne var olum sizin dangalaklarla konuşmuyorsan? Siktir et gel bizimle otur, kafan rahat olur en azından." dedi sardığı sigarasına gözlerini kısıp bakarken. Erdem ve Barış'ı hiçbir zaman sevememişti.
"Erdem'le konuşuyorum biraz biraz ama diğeri hâlâ aynı," deyip devam ettim. "Gerçi şimdi ikisi de umrumda değil ama..."
"Erdem piçi yapıyor her şeyi," dedi sigarasını yakarken, derin nefes çekti içine. "Hayatımda, bak sana yemin ederim şu yaşıma geldim onlarca kişiyle tanıştım ama onun kadar yavşak, manyak bir insan görmedim."
Hoşlanmaya başladığım çocuğun hakkında duyduklarım ne kadar güzeldi.
"Evet, öyle zaten." dedim sadece.
"Yok ben bunu hakaret olsun diye söylemiyorum, onda bi mayası bozukluk var." erkenden iş hayatına atıldığı için cümleleri bile büyük büyüktü Devrim'in, hepimizden daha olgun düşünürdü.
Tam cevap verecekken otopark kapısından içeri giren, yakası göğsüne kadar inmiş beyaz tişört, deri ceket ve kot pantolon giymiş çocuğu gördüm. Saçları dağınıktı, sırıtıyordu.
Kendisini dövecek olan adamın mekanına girerken bile korkmuyordu, biliyordu ona zarar gelmesine izin vermeyeceğimi.
"Aha yarrağı an deliği hazırla." dedi Devrim kendine özel deyimiyle. Ona yüzümü buruşturdum.
"Gelmez sanıyordum, neyse dokunma ha gelip otursun." Devrim izin versem onu döve döve öldürürdü.
"Sana dua etsin."
"Selamlar şekerler." dedi yanımıza yaklaşırken, daha girer girmez kaşınıyordu.
İkimiz cevap vermezken tabureyi çekip yanıma oturdu, yanıma geçtiği an daha fazla sırıttı.
"Enişte n'aber?" dedi Devrim'e, o an gözlerim irileşti.
Bu salak gerçekten onların manita olduğunu düşünüyordu ve ben onu bu konuda uyarmayı unutmuştum.
"Ne eniştesi lan?" Devrim sert sesiyle, anlamayarak kaşını çatarken çayı yere bırakma bahanesiyle eğildim ve o sırada kafamı yana çevirip ona baktım.
"E Yiğit-" dediğinde hafifçe onu dürttüm, cümlesini tamamlamadan benimle göz göze geldi. Kaşımı yukarı kaldırdım sus anlamında, birkaç saniye duraksadı.
"Ne Yiğit?" dedi Devrim sinirli bir tonda. "Ulan bu Yiğit ne alaka sürekli karşıma çıkıyor?"
"Haaaa pardon, benim kafam karışmış." Erdem ilk defa yavşaklık yapmadan sözümü dinlediğimde afallasamda çaktırmadım. Sırtımı dikleştirdim.
"Enişte dedin?"
"Bana da kaynım diyor oğlum, ne takıyorsun?" gülerek söylediğim şeyden sonra pek emin olamasa da uzatmadı.
"Öyle lakaplar takarım ben Devrim yoldaş." adının Devrim olmasına rağmen aşırı ülkücü olan çocuğu kışkırtmak için söylediği hitapla acayip derecede sınırlarını zorluyordu.
"Seni var ya sikerim ha." sinirle konuştu, Erdem kahkaha attı.
"Hmmm." iyice kışkırtıyordu.
"Erdem sesini kes, yemin ederim bu sefer ben ağzını burnunu kırarım." dedim dişlerimi sıkarak konuşurken.
"Ama aşkım..." diye mırıldandı, onun dalga geçmeleriyle uğraşamayacağımı anlayıp ayağa kalktım ve onunda ensesinden tutup zorla kaldırdım.
"Neyse Devrim, gidelim biz. Sonra görüşürüz." deyip Erdem'i öne doğru ittim. Gülerek kendini toparladı, öfkeden deliye dönmüş çocuğa göz kırptı ve daha beş dakika önce girdiği kapıya yöneldi.
Devrim ile tokalaşıp kusura bakmamasını söyledim ve onun Erdem'e olan ters bakışları eşliğinde dışarı çıktık.
"Of hemen sinirleniyorsunuz." dedi Erdem elini cebine koydu benimle beraber yürümeye başladı.
"Çocuk gibisin." dedim sinirle önden önden giderken, durup bana baktı ama aldırmadım. Saniyeler sonra yetişti.
"Sen de öylesin." daha çok bunu sorguluyor gibiydi.
"Ne zaman çocukluk yaptığımı gördün amına koyayım? Ben sen miyim?"
Düşündü, düşündü kafasında ne geçiyordu bilmiyordum ama evimizin önüne gelene kadar konuşmadı. Hatta ilk defa yüzü bile ifadesiz duruyordu. Evin önüne geldik, omuz silkti birden bire
"Yok, hiç eğlenceli değilmiş." dedi sıkıntıyla.
"Ne?" dediğimde boş boş suratıma baktı ve güldü.
"Eve geleyim biraz sevişelim mi?"
Ona dokunmayı, beni öpmesini özlemiştim elbette.
"Hayır." dedim sadece, kaşını kaldırdı.
O sırada yürürken birden kolumdan çektiğinde küfür mırıldandım, boş apartmanın içine sokup kapıyı kapattığında beni kapıya yasladı.
"Evet." dedi elini aletime koyup büyükçe okşarken.
"Bırak lan." dedim kendimi geri çekmeye çalışırken.
Bırakmadan kendini bana bastırdı ve koynuma sokulup boynumu öpücüklere boğdu. Bir kez daha itmeye çalıştım ama bırakmayacağını ve hoşuma gittiğini anladığımda elimi serbest bıraktım.
İzin verdiğimi anlayıp bu sefer hızlandı, dudaklarımı sömürmeye başladığında ona karşılık vermedim. Fermuarı açıp baksırdan aletimin ucunu çıkardı ve okşadı.
"Lolipop." dedi sırıtarak, boynumdan öpüp eğildi ve aletimi öpüp ucunu aynı lolipop yalar gibi yaladı. Serbest bıraktığında çıkan o garip ses boş apartmanda yankılandı.
"Akşam pencereyi açık bırak, geleceğim." aletimi bir kez daha öpüp içeri soktu.
"Siktir git." dedim sadece, hâlâ sadece ucunu ıslattığı aletimdeydi aklım. Şu an güzel hissettiriyordu, galiba onun ıslaklığı rahat hissettiriyordu.
"Tamam sen bırak, siktirip gideceğim." dedi gülerek, yeniden dudağımdan öptü ve bir şey dememe izin vermeden kapıyı açıp kendiyle beraber beni dışarı çekti.
"Orospu çocuğu." dedim üstümü düzeltip, aniden hareket ediyordu ve yetişemiyordum. Güldü.
Evin önüne gelene kadar mahallenin insanları ile gülerek konuşmasını, onlara takılmasını dinledim, daha sonra kırk kere tembih edip evinin zıttı olan sokağa girdi.
Bu oğlan gerçekten beni zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARABANDI -GAY
Teen FictionDarılma, terk edip gitti seni, gönlü huzurlu gülüyor gözleri...