Geçen bölümden bir saat kadar önce;
Attığım her adımda yol uzadıkça uzuyor, zihnimdeki düşünceler geride bıraktığım zemine yayılıyordu. Bazıları ise hâlâ kafamın içindeydi ve aşırı derecede zorluyordu beni.
Erdem neden bu kadar ileri gitmişti? Aynı kıyafeti almaktan ve ben ne yaparsam taklit etmesinden daha farklı bir şey vardı. Kendisini bana benzetiyordu, yapmak istediği şeyleri ise zihnime kazıyıp ben yaptıktan sonra yapıyordu.
Hayatımda istediği tek bir şeyi yapmamıştım, piercing. Onu yaptığından beri babasıyla yaşadığı kavgaları biliyordum.
Sıkıntılı bir nefes alıp sertçe saçımı geriye taradım, cebimden telefonu çıkarıp ekrana baktım. İki saat önce mesaj atmıştım ama hâlâ cevap vermemişti, telefonuna ise ulaşılamıyordu.
Merak edip evine gittiğimde ise bir haftaya yakındır eve gitmediğini öğrenmiştim. Oysa bu hafta sadece iki kere benimle beraber uyumuştu.
"Napıyorsun be Erdem?" diye mırıldandım evimin olduğu sokağa ilerlerken. Evde bekleyecektim, gelirse yine pencereden gelecekti.
Sokağa girdiğimde telefonum çaldı, ekran bildiriminde Devrim'in adını gördüğümde bekletmeden açtım ama o sırada telefon kapandı. Ne olduğunu anlamadan bir fren sesi duydum, hemen yanımda durmuştu.
Devrim bana kısaca bakıp arabanın içinden seri bir hamlede çıktı.
"Murat," dedi yanıma gelmeden önce.
Vücudumu ona çevirdim, telefonu cebime sıkıştırdım. Tedirgindi,onu her zaman böyle endişeli ve tedirgin görmezdik. Bu haline garip garip baktım.
"Noldu kardeşim?" diye sordum, önümde durdu.
"Senin dangalakların başı dertte herhalde." olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım, sorgular gibi baktım yüzüne.
"Ne yaptılar?" Erdem ve Barış'ın isimlerinin beraber geçmesi şu an önemli değildi, ne olduğunu öğrendikten sonra onu döveceğim zaman önemli olacaktı.
"Kardeş iki mahalle ötede orospu çocuklarının olduğu bir mahalle var ya, hap satıyorlar..." diye başladığında ardından gelecek olan şeyi tahmin ettiğim için dişlerimi sıkıp bekledim. "Bu Barış manyağını ben o tarafta gördüm, izledim gidip Hasan mıydı neydi ondan hap aldı. Normalde gidip ikisini Allah'ına kavuşturacaktım ama normal bir alım satım değildi, yüklü miktar para ödedi ve uzunca konuştular. Hasan hapı vermek istemiyor gibiydi, öyle olunca da kuşkulandım."
Devam etmesi için kafamı salladım, o anlattıkça sinirimin önüne endişe geçiyordu.
"Barış gittikten sonra Hasan'ın yanına gittim, çektim kenara biraz hırpaladım o da mecburen anlattı. Daha doğrusu başının belaya girmesinden korktu. Bu Barış ve Erdem zaten hap alıyormuş ama bugün Barış'ın aldığı haplar daha farklı, dozu daha yüksekmiş. İçinde bir hap varmış, ölüm hapı derlermiş kendi aralarında ve öyle herkes kullanmazmış. Hap parçalarla içilmez, bütün olarak atılırsa öldürürmüş."
Son kelimeyi duyduğum an nefesim kesildi, kafamı iki yana sallayıp hızla adımlarımı Barış'ın evine yönlendirmek için hamle yaptım ama Devrim beni durdurdu.
"Gel, ben biliyorum nerde otlandıklarını." dedi arabaya yönelirken, o an arabanın olduğunu bile unutmuştum.
İkimiz arabaya ağladığımızda bir şeyler daha anlatırken gaza bastı, onu duymuyordum. Gözlerimi yola kitlemiş, hızlanan nefesimle gideceğimiz yolu izliyordum.
Barış ona bir şey yapacaktı.
Elimi yumruk yaparken vücudum kasıldı, yol gittikçe uzuyordu. Dakikalar sonra bir yıkık deponun önünde durduğumuzda kendimi nasıl dışarı attığımı bilmedim. Kapıyı arkamdan açıp bırakıp büyük ve öfkeli adımlarla depoya ilerledim.
Kapıyı gürültüyle açıp içeri girdiğimde görüş açıma giren görüntüyle afalladım.
Erdem bembeyaz olmuş suratıyla kendinden geçmiş, gözlerini kapatmış uzanırken Barış saçını yavaşça okşuyordu.
"Erdem!" dedim sertçe bağırıp, adımlarımı hızlandırdım. Barış'ın gözleri bana değdi, yüzündeki huzurlu ifadesi kaybolurken Erdem'i biraz daha kendine çekmeye çalıştı.
"Siktir..." dedi Devrim geride, endişeli bir sesle.
Erdem'in yanına geldiğimde yüzünü gördüğüm an kafamdan aşağı kaynar sular aktarıldı. Ellerim titriyordu, yüzüne dokunduğumda bedeninin normalinden soğuk olduğunu gördüm. İki parmağımla nabzına dokundum.
Atıyordu.
Telaşla onun bedenini kendime çektim, bir kolumu boynuna sardım. Ama öyle telaşlıydım ki çocuğu tutamıyordum. Devrim gelip sıkıca tuttu ve o da endişeyle nabzını kontrol etti.
"Rahat bırak." dedi Barış ayağa kalkmaya çalışıp mayışık bir tavırla göğsümden itmeye çalışırken.
Dişlerimi sıkıp yumruk yaptığım elimi çenesine geçirdim, öyle sert vurmuştum ki kafası yana çevrilirken ağzından kan çıkmıştı. Bedeni geriye savruldu.
"Eğer bu çocuğa bir şey olsun," dedim üzerine yürüyüp ayakkabımı karnına geçirirken. "Eğer bu çocuğa bir şey olsun seni kendi elimle öldürürüm."
"Murat!" diye seslendi Devrim, çenem kasılırken ona döndüm. Tüm vücudum korkuyla titriyordu, ne dediğini dinlemeden yeniden Erdem'e yaklaştım.
Bir kolumu ensesine koyarken, diğeriyle bacaklarını tuttum. Onu kucağıma aldığımda titreyen vücudunu avucumun içinde hissediyordum.
Büyük adımlarla arabaya ilerledim, o sırada deponun önüne bir arabanın daha geldiğini gördüm. Devrim'in bizden birkaç yaş büyük olan arkadaşlarından biriydi. Anında arabadan indi ve endişeyle baktı.
"Lan..." diye mırıldandı, ona aldırmadan Devrim'in arabasına ilerledim ve Erdem'i zarifçe yatırıp hemen yanına geçtim. Sırtının bir kısmı dizimin üzerinde dururken elimi yanağına koydum.
O sırada Devrim ağzından kan dökülen oğlanın kolunu omzuna atmış, eliyle beline destek vererek dışarı çıkardı.
Her şey o kadar hızlı ilerledi ki Devrim'in arkadaşının ne ara sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdığını hatırlamıyordum.
Erdem kucağımda kuş gibi titrerken akıl sağlığımı koruyabilmem bile mucizeydi.
Hızla hastanenin önünde geldiğimizde yüzümü ifadesiz tutmaya çalışıp yine aynı şekilde Erdem'i kucağıma alıp arabadan çıkardım. Eli yana düşerken adımlarımı hızlandırdım. Başı arkaya düşmesin diye kolumu yukarı kaldırdım.
Hastanenin kapısının önüne geldiğimizde tüm gözler bize dönmüştü, içeri girdiğimde kapının önünde duran hastane görevlileri telaşla birilerine seslenmeye başladılar.
Gücüm tükenmişken onu gelen kişilere emanet ettim.
***
Bişi yok bişi yok bişi yok bişi yok
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARABANDI -GAY
Teen FictionDarılma, terk edip gitti seni, gönlü huzurlu gülüyor gözleri...