Çikolatalı Krep

95 4 0
                                    

Kahvaltı yerine girince tatlı bir vanilya kokusu etrafımı sardı. Kendimi kaptırmadan Ege'yi takip etmeye başladım. Cam kenarında ki masaya oturduk. Hayır yani masaya değil masadaki sandalyelere oturduk. Menüyü getirdiklerini bakmaya başladım ve sonra o kutsal varlığın ismini gördüm. Çikolatalı krepin ismini. Çikolatalı krep sadece çikolatalı krep değildir. Krepin içindeki o lezzetli içerik, daha sonra üstüne sürülen Nutella ve ek olarak koyulan malzemeler. Hepsi birleşince ortaya muhteşem bir lezzet çıkar, çikolatalı krep. İsminin söylenmesiyle başımı kaldırdım.

"Alya iyi misin? Menüye avcıların avına baktığı gibi bakıyorsun." Dedi Ege. Avcı deyince Allison gelmedi değil. Ağlama Alya eve gidince izleyip ağlarsın. Menüyü kapatıp arkama yaslandım. O sırada garsonun başımızda durduğunu da görmüş oldum.

"Ben çikolatalı krep istiyorum. Sen?" Dedim.

"Menü 2'yi söyleyip ikimizde yiyebiliriz bence." Dediğinde omuz silktim. "Çikolatalı krep olsa yeter." Dedim. Garson da siparişleri alıp gitti. Cebimden telefonumu çıkarttığımda telfonumun şarjının bitmek üzere olduğunu görüp ofladım. Aklıma gelen fikirle gülümseyerek Ege'ye baya başladım. Bana baktığında bu halime tebessüm etti.

"Ne var Alya?" Dedi ve cebinden telefonunu çıkarttı. Gözlerimle telefonunu işaret edip şirin bir şekilde bakmaya başladım. Bir bana bir telefonuna baktı sonra oflayarak bana uzattı. Ona teşekkür edip hemen telefonu aldım. Galeriye girdiğimde kendi resmimi gördüm. Şuan tepki vermemek için kendimi zorluyordum. Uyurken çekilmiş bir fotoğraftı. Hemen ordan çıkıp geçmişi sildim ve telefonu geri verdim. Bikauz may çikolatalı krepler is kaming. Tabakta 11 krep e hayvan gibi saldırırken izlediğim hissine kapıldım. Kafamı kaldırdığımda bana sırıtarak bakan bir Ege buldum.

Yanaklarım ısınmaya başladığında krebi ağzımdan uzaklaştırdım. Ağzımdaki krebi yavaşça çiğnerken bana doğru eğilip krebimi ısırdı. Şaşkınlıktan çiğnemem bırakmış ona gözlerim kocaman olmuş bir şekilde bakıyordum. Bu da yetmezmiş gibi parmağıyla ağzımın kenarındaki çikolatayı sıyırıp kendi dudagini götürdü. Nefes nerden alınıyordu acaba? Acaba daha uyanmadım mı belki de dün gece de bir rüyaydı. Tek elimle diğer elimi cimcikledim. Ah! Bunu sesli söylememek için dudağımı dişledim. Tamam rüya değilmiş.

"Lezzetli. Belki de sen ısırdığı için olabilir bilemiyorum." Deyip dudagini yalanı. Saçlarım ile bütünleşmeden gitmem lazım. Son lokmayı -evet onun ısırdığı krep- ağzıma atıp ayağa kalktım.

"Allâh senden razı olsun kardeşim ben gideyim çoluk çocuk bekler." Dedim ve koşarak dışarı çıktım.

~Ceren~

"Kıza bak ya benden kısa götürdüğü erkekler... ohooo" dedim. Ne mi yapıyorum? Şuan Alya ile Maral izleyip Hazal Kaya'ya sövüyoruz. Taş gibi çocuk bulmuşsun minnacık boyunla kıymetini bilmiyon.

"Bak anacım işte şans dediğimiz şey bu." Dedi Alya ve bir Pembe misali çekirdeği tüpürdü. Telefonumu baktığımda hala mesaj gelmediğini gördüm.

"Hala atmadı." Deyip ofladım. Bana bakıp gözlerini devirdi.

"En son bakışından daha sadece 2 dakika 34 saniye geçti Ceren." Dedi. Kapı zilini duyduğumda kaşlarımı çattım. Annemler değildi çünkü 3 günlüğüne şehir dışına çıkmışlardı neymiş teyzemin kocasının arkadaşının çocuğunun amcası -yani kısaca tanımadığım biri- ölmüş. Ayağa kalkıp kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda Burak'ı bulmayı beklemiyordum. Kapıyı açtığımda farkedince kafasını kaldırdı ve dudaklarıma yapıştı. Tövbest azdı mı lan bu çocuk. O ellerini yanaklarıma koyduğunda ben de kollarımı ensesinde birleştirdim. Bir dakika 15 saniye sonra bir bağırışla ayrılmak zorunda kaldık.

"Yuh kapıda sevişmeyi mi düşünüyorsunuz anlamadım ki. 10 saniyedir buradayım seslenmesem...tövbe tövbe. Hem komşular görürse ne olacak küçük hanım? Elaleme rezil mi edeceksin bizi." Dedi ve cık cık cık sesi çıkardı. Elimle alnıma vurdum ve sinirli bakışlarımı Alya'ya gönderdim. O sırada mesaj sesi duyuldu ve Burak telefonunu çıkardı.

"Ege'den. Beni bekliyordu ama Azra onu çağırınca onun yanına gidiyormuş." Dediğinde tekrardan elimi alnıma vurdum. Korkuyla Alya'ya baktığımda dudağını ısırmış kendini tutuyordu. Sonra içeriye girdi. Burak'a yaklaşıp fısıltıyla konuşmaya başladım.

"Neden bunu sesli söyledin ki? Daha dün yaşadıklarından sonra Alya'ya niye söylüyorsun salak sevgilim?" Deyip tek kaşımı kaldırdım. O ise burnumu sıktı. Yüzümü buruşturarak geri çekildim. O sırada Alya elinde telefonu ve hırkası ile yanımıza geldi.

"O ikisi nerde ya söylersin ya da kuzeninin yaşayacaklarının birazı öğrenmiş olacaksın." Dediğinde ben bile tırsmıştım. Açıkçası Alya size o yeşil gözlerini o şekilde diktiğinde böyle oluyordu. Burak da aynısını yaşamış olacak ki anında gittikleri barın adresini verdi. Evimin taksi durağına yakın olması şuan Alya'nın işine oldukça yarıyordu açıkçası.

"Bitir işlerini Alya!" Diye arkasından bağırdım. Son kez dönüp bana baktı ve gözden kayboldu. Burak'a baktığımda arka cebinden birşey çıkardı. Aman tanrım!! Kitabını okuduğum ve filmine gittiğim Kemikler Şehri'ni almıştı. O anki sevinçle boynuna atladım oda belime tutup düşmemi engelledi. Geri çekilip elini tuttum ve içeri geçmesini sağladım.



Evet kesin bana sövüyorsunuzdur. Geç geldi ve kısa oldu ama ilham gelmiyor ayrıca sınav haftası yaklaştığı için pek giremiyorum. Multi deki gifler telefonda açılmıyor bu yüzden bilgisayardan bakabilirsin. Bu sefer daha erken paylaşmaya çalışacağım. Umarım seversiniz. :)

Sakar |Askıda|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin