GİZLENEN

119 18 91
                                    

Gözlerimi zar zor açtım. Gördüğüm rengi ağarmış beyaz tavan tanıdık geliyordu. Sanırım evdeyim. Yavaşça yataktan doğrulmak için kolumdan güç almaya çalıştım fakat yapamadım. Her yerim ağrıyordu, vücudumu kaldıramıyordum. Neler oldu? Eve ne zaman geldim? Ahh...bir şeyler düşündükçe bile başıma ağrılar giriyordu.

Güç bela yerimden doğruldum ve kazan gibi çatlayan kafamı tutarak Rias'a seslendim "Rias, neredesin?" Odaya gelen yoktu. Sanırım evde değil. Sesimin az çıkmış olabileceğini düşünerek bir kez daha tüm gücümle seslendim "Rias" Birkaç saniye sonra odaya Hayaidesu ve Rias daldı. Ah, kapım... Sanırım kırıldı. Girişte, kapı kolunu tüm gücüyle tutan Hayaidesu, hem kızgın hem de korkmuş gözüküyordu. Birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemeden öylece yüzüme baktıktan sonra yanıma gelip birden sarıldı. Tenime değen elleri canımı yakıyordu fakat bunu ona söyleyemedim. Endişe ile titreyen bedenini susturmak için daha sıkı sarılmış, bulutlanan gözlerini benden saklamak için ise kafasını omzuma koymuştu.

Onu ilk defa böyle görüyordum. Ben de ona sıkıca sarılarak, "Dönmüşsün" yanan boğazımı yutkunarak yatıştırdım. "Ne zaman geldin?" Yavaşça sardığı bedenimi özgür bıraktı ve hiçbir şey söylemeden eliyle nazikçe yanağımı sevmeye başladı. Yüzlerimiz rahatsız edici şekilde yakındı, ayrıca bu serseri niye bana böyle tuhaf bakıyor? Kendimi biraz geri çekmeye çalıştım fakat Hayaidesu buna izin vermedi. Gökyüzü mavisi gözleriyle gözlerimin içine bakarak "Yaralandığın haberini alır almaz köye geri döndüm, birkaç gün oldu Lluvia" dedi. Panikle bir Rias'a dönerek "Birkaç gün mü?" "O zaman ben bunca zamandır...?" O gün bedenimi çok zorladığımın farkındaydım ama günlerce uyuyacağımı düşünmemiştim hiç. Rias büzdüğü dudaklarını ısırarak soruma cevap verecekken Hayaidesu araya girdi. "Evet, birkaç gündür uyuyordun, bunca zaman gözlerini açmadığın için ne kadar endişelendim biliyor musun" diye sorarak hayıflandı. Onu gerçekten korkutmuş olmalıydım. "Üzgünüm" diyebildim sadece.

Hayaidesu eli ile yanağımı okşamaya devam ederken konuşmaya devam etti "Rias seni kollarında güç bela köye geri getirmiş." "Köyde ki çocuklar getirdi haberini, hâlbuki başınızı belaya sokmamanız konusunda özellikle uyarmıştım sizi." Küçük çocukmuşum gibi bir taraftan azarlayıp bir taraftan seviyordu. "Yaralarının çoğu Bayan Nenpai'nin verdiği özel ilaç sayesinde iyileşti, yine de uyanman zaman aldı." Eliyle kahverengi saçlarını dağıtarak "Ah, sen gerçekten..." Bir daha sıkıca sarılarak sözüne devam etti. "Sakın bunu bana bir daha yapma, sakın." Onu avutmanın bir yolu yoktu. Kafamı aşağı yukarı sallayarak "Bir daha olmayacak, üzgünüm" demekle yetindim.

Kapıda durup bizi sessizce izleyen Rias' da sonunda yanıma gelerek "Özür dilerim Lluvia, böyle olsun istememiştim" dedi. Sesi gerçekten mahcup geliyordu ama bunu kabul edemezdim. Kendini suçlu hissetmesini asla ama asla istemiyordum. "Asıl ben özür dilerim Rias, gerçekten. Bunu isteyen bendim. Hazır değildim, yeterli değildim ama yine de ben..." ben seni küçümsedim...

Rias'ın ellerini tutarak konuşmaya devam ettim. "Ayrıca pişman değilim. Sonuçta sayende epey ilerleme kaydettim. Teşekkür ederim. Bir daha ki sefere kesinlikle daha iyisini yapacağım." Olanları hatırlamam ile tekrardan heyecanlanmıştım. "Artık birden fazla sarmaşığı kontrol edebilirim, sen de gördün!" Sanki vücudumda artık hiç acı hissetmiyor, az önce Hayaidesu'dan azar işitmemiş gibi yapabileceklerimle övünmüştüm. Rias'ın cevap vermesini beklemeden Hayaidesu keskin ve öfkeli bir şekilde "Hayır!" "Bir daha ki sefer diye bir şey asla olmayacak. İkinizde çok ileri gittiniz." Rias'a dönerek sözlerine devam etti "Ne kadar olanları dinlersem dinleyim mantıklı gelmiyor Rias, gerçekten onu nasıl bu kadar incitebildin?" Hayaidesu kuşkulu ve öfkeli gözlerle Rias'a bakarken hem bir açıklama bekliyor hem de ne söylerse söylesin hiçbir mazereti kabul etmeyecek gibi gözüküyordu.

Rias'ı böyle suçlaması hoş değildi, hele ki her şeyi ben istemişken. "Rias ile böyle konuşmayı bırak hemen! Kaba sözlerini duymayı hakkedecek hiçbir şey yapmadı." Bu sefer öfkelenen bendim. "Her şeyi benim başlattığımı zaten biliyorsun o yüzden lütfen artık bu konuyu kapatalım Hayaidesu." Yaptığının yanlış olduğunu bildiği için gözlerini kaçırdı. Kafasını eğerek "Rias, ben sadece..." Dolan gözlerine rağmen derin bir nefes alıp "Tüm bunlar yaşandıktan sonra, bir daha bunu yapamam Lluvianna, Hayaidesu haklı çok ileri gittim üzgünüm" dedi Rias. Ellerini elimden sıyırdı ve "Biraz daha dinlenmelisin, benim de yapacak birkaç küçük işim var. Döndüğümde tekrar konuşuruz" dedi ve alnıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra evden çıktı.

Ah... Olanlara bak, kesin bana darıldı. Aramıza girmeye nasıl cüret edersin Hayaidesu!Gözlerimi kısmış dik dik Hayaidesu' ya bakıyordum, eminim hiçbir şey söylemesem de aklımdan geçenleri tahmin ediyordu. Beni öfkelendirmiş, Rias'ın kalbini kırmıştı ama pek umurunda gözükmüyordu ve yanımdan ayrılmaya da pek niyeti yok gibiydi. "Rias'dan özür dilemelisin hemen." Söylediğimi duymamazlıktan gelerek "Rias ne zamandan beridir evden tek başına ayrılır oldu" diye sordu. Sorusu karşısında şaşırmıştım. "Ne demek istediğini anlamadım, tam olarak ne sormaya çalışıyorsun?" Hayaidesu ciddi bir ifade ile "Köye döndüğümden beri, sen bilinçsiz uyurken, birkaç kez bir işi olduğunu söyleyerek ortadan kayboldu. Nereye gittiğini ya da ne yapmaya gittiğini hiç açıklamadı. O yüzden soruyorum, bunu daha öncede yapıyordu da ben mi fark etmedim?"

Öyle mi hm...AA! "Şimdi sen sorunca hatırladım, aklımdan tamamen çıkmış. Zero'dan döndüğümüzden beridir böyle. Yürüyüşe çıktığını söyleyip çok sürmeden geri geliyor. Tabi sen o zamanlar evden çıkmayı reddettiğin için bilmemen normal." "Ayrıca şu an önemli olan bu mu sence?" Omuz silkerek "Merak ettim sadece" dedi. Ah... Bu gidişle o ikisinin arasını asla yapamayacağım. Her şeyi mahvetti... Bir dakika, durumu iyi idare edebilirsem belki... Çöpçatan tarafım uyanmıştı, Hayaidesu' ya çapkınca göz atarak "Sen neden bunu bu kadar merak ediyorsun ki şimdi, hm söyle bakayım?" "Sonuçta bu Rias'ın özeli, istediği zaman istediği yere gidebilir." Hayaidesu' ya fırsat tanımadan dirseğimle dürterek "Ama madem çok merak ediyorsun, hemen şimdi dışarı çıkıp neden kendin sormuyorsun?"

Nefes almadan arda arda yönelttiğim sorulardan sıkılmış olacak ki çenesini sıkmıştı. Derin bir nefes vererek, hâli hazırda dağınık olan saçlarını iki eliyle aşağı yukarı daha da karıştırdı. "Ah... Yanlış anladın ama bir konuda haklısın gidip bunu ona kendim soracağım" dedi.

Başardım! Hayaidesu, Rias'ın peşinden gitmek için evden ayrılır ayrılmaz yatağa geri uzandım. Biraz daha dinlenmeye ve kafamı toparlamaya ihtiyacım vardı. Her ne kadar işi çöpçatanlığa vursam da benim de endişelerim vardı fakat bunu onunla paylaşamazdım. Zero'dan döndüğümüzden beri izleniyor hissine kapılmam, Rias'ın taşa olan ilgisinin artması açıklayamayacağım ve kabul edemeyeceğim bir kuşku uyandırmıştı içimde. Neler döndüğünü bilmiyordum, içimde ki bu tuhaf hisleri açıklığa kavuşturacak somut bir şeylerde yoktu elimde. Rias'a güveniyordum, güvenmek istiyordum. Zero'da neler olduğunu, neler hakkında konuşulduğunu, burada kalmayı konseyi nasıl ikna ettiğini henüz bana anlatmamıştı ama sorun değildi. Artık Hayaidesu gibi o da ailemden biri olmuştu o yüzden bekleyemeye ve görmezlikten gelmenin en iyisi olacağına karar vermiştim. Bana kendisi anlatana kadar konusunu bile açmayacaktım ama Hayaidesu'yu kontrol edemezdim. Bir cevap istiyorsa onu mutlaka alacak biriydi.

O ikisinin konuşmasını beklemekten ve sorunların güzelce çözülmesini ummaktan başka çarem yoktu. Ahh... Eğer her şey yolunda giderse sevgili olmaları için tüm gücümle Rias'a yardım etmeliydim.


Uzun zamandır bazı sorunlardan dolayı yeni bölüm  yüklemiyordum :(( Umarım bölümü severek okursunuz. Düşünceleriniz benim için önemli o yüzden yorum yapmaktan lütfen çekinmeyin :) iyi okumalar 

MÜHÜR- GÜÇ YOLUNDA(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin