Pedra gözümün önünde kıvranırken zerre suçluluk duymuyordum. Sürekli üstünlük taslayan, her istediğini yapabileceğini zannedenlerden çok sıkılmıştım. Düşününce bunlar belki de bizim suçumuzdu. Sahte huzurumuzun içinde yavaşça ezilen benliğimiz ele geçirilmişti. Zayıf olmaya alıştırılmış, sindirilmiştik. Liber'de tanıştığım o iki yabancıyı şimdi daha iyi anlıyordum. Her geçen dakika, her geçen saat kapattığımız gerçeklik perdesi birer birer açılıyordu. Bundan dönüş yoktu, önüme sunulan kırıntılar yeterli değildi. Her şeyi öğrenmekten, anlatılan pembe masalların gerçek renkleri ortaya çıkana kadar eşmekten başka çarem yoktu. Bunu hem kendim için hem de bu zamana kadar acı çeken, değer verdiğim arkadaşlarım için yapmalıydım. Daha fazla kendi küçük dünyasında mutlu olan o güçsüz kız olamazdım. Olmak istemiyordum.
Gözümü alan parlak ışıkla derin düşüncülerimden sıyrılıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Pedra gücünü kullanmış, göğsünden çıkan sarmaşıklarımı yakıp, bıçak gibi kesip atmıştı. Bu iyi değil, tüm sarmaşığımı yakarak yok edebilir. O harekete geçemeden işini bitirmem gerekiyordu.
Geriye doğru birkaç adım daha attıktan sonra sarmaşığımı geri toprağa çektim. Pedra soluk soluk nefes alıp ter dökmesine rağmen geri adım atacak gibi durmuyordu. Bakışları sert olsa da hiçbir şey olmamış gibi gülüyordu. "Bu kadar komik olan ne" diye sordum pervasızca. Birkaç kez daha soluk alıp verdikten sonra vücudunu eskisi gibi dikleştirerek "Açık değil mi? Tabii ki de öngöremediğim bu saldırına gülüyorum" dedi. Bu adamın birkaç tahtası eksik galiba diye geçirdim içimden.
"Hakkını vermeliyim, güzel denemeydi" dedi bir adım bana doğru yaklaşırken. Eliyle göğsünde açılan deliği işaret ederek "İyi bak" dedi. Gardımı indirmeden hafice öne doğru eğildim ve gösterdiği yere baktım. Açtığım yara yavaş yavaş iyileşiyordu. İçinden geçtiğim, yok ettiğim tüm o hücreleri yenileniyor, birbirlerine tutunuyordu. Şaşkınlıktan gözlerim kocaman açılmış, daha önce görmediğim bu durum karşısında afallamıştım. Bakışlarımı yarasından yüzüne çevirdim. "Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?"
Tek eliyle yüzünü kapatarak kahkaha atarken "Daha öğrenecek çok şeyin var" dedi alayla. Gülmeyi kesip, elini yüzünden çektiğinde ise tüylerim diken diken olmuştu. "Şimdi seninle ne yapmalıyım" diye sordu. Bakışları, öncekinden farklı bir aura yayıyordu. Daha tehlikeli ve daha agresif.
Korkumun beni eli geçirmesine izin veremezdim. Gardımı düşürdüğüm an kesinlikle bittiğimiz andı. Derin bir nefes alarak düşünmeye çalıştım. Sarmaşığımla saldırmak benim için artık dezavantajlıydı. Yeni bulduğum taş ise... Henüz ne işe yaradığını bile bilmiyordum. Düşünmeden kullanmaya çalışmak yeşil taşın yaptığı gibi tüm enerjimi tüketmesine neden olabilirdi. Ben kara kara ne yapacağımı düşünürken Jacel araya girerek bana zaman kazandırmaya çalıştı.
Önce Jacel'e sonra arkamda saklanan Rias'a baktım. Evet, bununla tek başıma mücadele etmek zorunda değildim. Jacel ve Rias! Hep beraber saldırırsak bir şansımız olabilirdi. "Jacel" dedim sakince. Hemen önümde duran Jacel yavaşça arkasını dönerek bana baktı. Hiçbir şey söylememe gerek yoktu. Ne demek istediğimi çoktan anlamıştı. Şimdilik tek yapası gereken bize zaman kazandırmaktı.
Öncesinde sadece Jacel' in saldırılarından kendini sakınan Pedra, kendini tamamen iyileştirdiği anda hiç düşünmeden saldırmaya başlamıştı. Pedra'nın, elinden alev çıkardığı hızlı saldırısı, Jacel' in kolunu sıyırırken Rias'a seslendim "Hemen daha önce bana yaptığın saldırıyı yapman lazım!" Rias kocaman açtığı gözleriyle "B-bu imkânsız, ağaçların arasında kanatlarımı açamam" dedi. "Sen onu dert etme, senin için alan oluşturacağım" diyerek güven vermeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR- GÜÇ YOLUNDA(DÜZENLENİYOR)
FantasyBenim hikayem de sıradan olmak farklılıktı.Herkesin kendine özel, hayran edici güçleri varken, ben hiçbir şeye sahip olamayan sıradan bir kızdım. Bu yüzden içimde biriktirdiğim zayıf ve güvensiz benliğim, hiç beklemediğim anda, elime geçen sırlarla...