RİAS'IN AĞZINDAN;
Birkaç hafta önce Zero Şehrinde
Korkuyorum, canım yanıyor. "L-lütfen dur artık." "Kötü bir niyetim yok. Ormanda yaşamaya devam etmek istemiyorum." Yumruklarımı sıkarak kendimi açıklamaya devam ettim. "Ben sadece özgürce yaşamak istiyorum. Yanlış bir şey yapmadım." Göz yaşları içinde döktüğüm cümlelerin bu adam için hiçbir önemi yoktu. Aynı soruları sormaya devam ediyor, canımın acısıyla attığım her çığlıkta heyecanlanıyordu yine de titreyen sesimle kekeleyerek, karşımda duran bu acımasız adama durmadan yalvarmaya devam ediyordum.
"Lütfen..."
Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına koyarak "Ah Riasım anlamıyorsun, ne kadar zor olursa olsun kuralları biliyorsun." Kulaklarımı tırmalayan kahkahasının ardından "Gerçekten buraya kadar gelebilecek cesareti nasıl buldun kendinde merak ediyorum." Haklıydı. Aptallık etmiştim. Fazla iyimserdim. Beni anlayabileceklerini düşünmüştüm. Lluvia ve Hayaidesu gibi beni kolayca kabul edip, aralarına alacaklarına inanmıştım.
Sandalyenin kollarına bağlı olan el bileklerimi gevşetebilmek için yavaşça sağa sola döndürmeye çalıştım. Nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştım. Oturduğum sandalyeden bir an önce kalkmazsam kalbim patlayacak gibi hissediyordum. Bu gidişle beni ele geçiren anksiyeteden öleceğim.
"Ben... Ben hiçbir şey planlamadım sadece izin verin a-arkadaşlarımla yaşayım. Tek istediğim güvenli bir hayat geçirmek." Benimle ne yapacağına karar vermeye çalışırken sıska kollarını birbirine bağlamış, hücrenin içinde bir sağa bir sola yürüyordu.
Kafamı eğdim ve gözlerimi acıyana kadar sıkıca kapattım. Tüm gücümle bağırarak sözlerimi dinlemesini umdum. "Neden bana i-inanmıyorsunuz? Oraya dönmek ve h-her gün nasıl hayatt-ta kalacağımı düşünüp savaşmak istemiyorum o-o yüzden lütfen durun ne isterseniz yaparım s-sadece, sadece dışarıda bir hayat sürmeme izin verin." Beni dinlemek istemese de sonuna kadar yalvarmaya devam edecektim.
Her yalvarışımda eğleniyor, benimle alay ediyordu. "Bir daha söyle bakalım Rias, Karanlık Orman'dan ne zaman, nasıl kaçtın? Senin gibi ormanı terk etmek isteyenler var mı? Kaç kişi ormandan kaçtığını biliyor? Yeni arkadaşlarınla nasıl tanıştın? Arkadaşın nasıl bir taş gücüne sahip, ne planlıyorsunuz?" Ah... Yine aynı soruları sormaya devam ediyor. Tüm hikâyeyi zaten defalarca anlattım. Hem kendi hem de Lluviannalar' ın, her şeyi detayına kadar anlattım... "Size zaten söyledim! Tek başımayım ve hiçbir şey planlamıyorum!"
"Cevap vermeden önce biraz daha düşünmelisin küçük mutant!" Bir eli ile bileğime tüm gücüyle bastırırken diğer elinde tuttuğu keskin bıçak ile koluma derin yeni bir çizik attı. Ben acı ile çığlık atarken sebepsizce öfke ile saran bedenini sakinleştirmek için dişlerini sıkıyordu. Kolumda kaç çizik vardı, bunu kaç kez tekrarlamıştık artık sayamıyordum. Verdiğim cevaplardan hoşnut değildi. Aynı soruları canımı yakıp tekrar tekrar soruyordu.
Hemen bir şeyler yapmazsam eğer burada kimsesiz öleceğim. "Kuralları biliyordum, üzgünüm lütfen beni bağışlayın ne Lluviannalar' a ne de başka kimselere ormanın sırrından bahsetmeyeceğim o yüzden lütfen, lütfen artık durun."
Karşımdaki adam ellerinde ki kanımı üzerinde ki uzun siyah paltosuna sürdükten sonra sıkıca çenemi tuttu ve yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Hissettiğim sıcak nefesi midemi bulandırıyordu. "Evet kimseye söylemeyeceksin, unutma Karanlık Orman'da olanlar Karanlık Orman'da kalır" dedi.
Korkudan titrerken zar zor kafamı aşağı yukarı sallayarak adamın sözlerini onayladım. Benden uzaklaşıp güneş ışığının içeriye zar zor girdiği loş odanın içinde dolaşmaya başladı. Sonunda ikna mı olmuştu yoksa canımı yakmak, işkence etmek için yeni yollar mı düşünüyordu? Birden adımlarını durdurup konuşmaya devam etti. "Oldukça inatçısın öyle değil mi?" Gülümseyerek sorduğu sorunun cevabını beklemeden "Peki, bir anlaşma yapalım seninle." Anlaşma? Ahh sonunda bir çıkış yolu gözüktü, ne isterse kabulüm. Önüme düşen kafamı kaldırarak gözlerinin içine baktım. "Ne istiyorsun?" Sonunda aynı dili konuştuğumuzu hissediyor gibiydi. Gözlerinin içi parlamış, gülümsemesi kulaklarına kadar yayılmıştı.
"İstediğin gibi, seni ormana geri göndermeyeceğiz ama ağzını sıkı tutmalısın ayrıca senden yapmanı istediğimiz küçük şeyleri sorgusuz yerine getirmelisin" dedi.
Benden ne yapmamı isteyecekler? Şaşkınlığım ve endişem yüzüme yansımış olacak ki yarım ağız gülümseyerek "Şu yeni arkadaşının ismi neydi, ah Lluvianna idi değil mi? Öncelikle gözünü o kızın üzerinden ayırmayacaksın." Yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Anlıyorsun değil mi küçük Riasım? Sen bu kadarını yapabilir misin?" diye sordu. Yine kekeleyerek "N-neden" diye sordum. İşaret parmağını azarlarcasına sağa sola hareket ettirdi. "Cık-cık, az önce sorgusuz demedim mi sana?" Sinirden dudaklarımı ısırdım. Elimde olsa o sinir bozucu işaret parmağını dişlerimle söküp atardım.
Karşımda duran sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attı ve oturduğum sandalyeyi kendisine doğru çekti. "Ama çok merak ediyorsan sana açıklayayım." Yine o alaycı gülümsemesini takınarak "Bilirsin, mühürleri olan özel insanlar ya da sizin gibi hayvanımsı bir mutasyona uğrayanlar özel şeyler yapabiliyor, ama o kız bunların ikisine de sahip değil. Nerden geldiği belli olmayan bir taş ile güç elde ettiğini söylüyor. Sence de tuhaf değil mi?" Tüm bunları söylerken yüzüne takındığı o ifadeden nefret etmiştim.
Sanki benden cevap istermiş gibi tekrar çenemi tutup "Tuhaf öyle değil mi?" diye tekrarladı. Bir şey söylememe fırsat vermeden geriye doğru yaslandı ve konuşmasına devam etti. "Bu sebeple o tuhaf kızı gözlemlemeliyiz. Bize yardım edeceksin öyle değil mi Rias? Ne düşünüyorsun adaletli bir teklif değil mi sence de? Özgürlüğüne karşılık sadece küçük bir iyilik istiyoruz."
Bunu yapmak istemiyorum hayır... Ama ormana da geri dönmek de istemiyorum... Sadece gözlemleyeceğim sonuçta, kötü bir şey olmayacaktır öyle değil mi? Ah, başka şansım yok umarım beni anlarsın Lluvia.
Sabırsızca ayaklarını yere vurarak "Zamanımız azalıyor, tik-tak kararını hemen şimdi vermelisin" dedi.
"Yapacağım...!" İstemeyerek de olsa aldığım bencil kararım kalbimi kırdığı için gözyaşlarıma hâkim olamadım. Kafam aşağı eğerek akan yaşları saklamaya çalıştım ve tekrar söyledim "Yapacağım! ama sizde sözünüzü tutacaksınız, bir daha asla Karanlık Orman'a dönmeyeceğim."
Adam sandalyeden doğrulup yanıma geldi. Eğilip, nazikçe yanağımdan süzülen gözyaşlarımı silerken naif bir ses tonuyla "Aferin Rias doğru kararı verdin. Merak etme beni sözünü tutan biriyimdir" dedi. Hafifçe kafamı yukarı kaldırdım ve yüzüne baktım. İğrenç... Sanki karşımda başka biri vardı, nasıl bu kadar çabuk ifadesini değiştirebilmişti. Ellerini yüzümden çekti ve birkaç adım geri adım attıktan sonra konuşmaya devam etti "Anlaştığımıza göre yaralarını iyileştirelim."
Her sorusunda koluma derin çizikler atan adamın aynı zaman da iyileştirici bir gücünün olması ironikti. Yavaş ve yumuşak dokunuşlarla yaralarımı iyileştirirken koridordan ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Gülümseyerek "Zaman ne çabuk geçti öyle değil mi? Çoktan gitme zamanın gelmiş" dedi. Parmaklarını hafifçe kolumda gezdirirken "Ve unutmadan, yakın zamanda seninle iletişime geçecek ve ne yapman gerektiğini söyleyecek insanlar gelecek. Seni izliyor olacağız, sözümüzü unutma ve bugün olanlardan kimseye bahsetme" dedi. "Bir dakika! sadece gözlemlemem gerektiğini söylemiştin şimdi neyden bahsediyorsun?" Bu kadar kolay olmayacağı belliydi. Oyuna gelmiştim, bilerek, isteyerek...
Sandalyenin kollarına bağlı bileklerimi çözerken aklımdan kazımak istediğim o iğrenç alaycı gülümsemesini tekrar takındı. "Derin bir nefes al ve sakinleş Rias, özgürlüğü ne kadar çaresizce istediğini biliyorum bu yüzden hoşuna gitsin ya da gitmesin söylediğim her şeyi yapacaksın" dedi.
Kahretsin...! Avuçlarının içine düşmüştüm ve artık kaçmam imkânsızdı.
Evet, yeni bölüm ve Rias hakkında neler düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi yorumlarda belirtin bakalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR- GÜÇ YOLUNDA(DÜZENLENİYOR)
FantasyBenim hikayem de sıradan olmak farklılıktı.Herkesin kendine özel, hayran edici güçleri varken, ben hiçbir şeye sahip olamayan sıradan bir kızdım. Bu yüzden içimde biriktirdiğim zayıf ve güvensiz benliğim, hiç beklemediğim anda, elime geçen sırlarla...