MAVİ IŞIK

56 11 32
                                    


Bu serinlik hissi nereden geliyordu? Vücudumu saran titreme ile gözlerimi açtım. Tanıdık olmayan bu yere gözlerimi gezdirdim. Olduğum yerden doğrulup önümde duran, masmavi parlayan ışığa doğru ilerlemeye çalıştığımda dibi gözükmeyen bir gölün içinde olduğumu fark ettim. Panikle elimle burnumu kapatıp nefesimi tutmaya çalıştım. Buradan çıkmalıyım. Sonsuzluk beni yutmuşçasına ne kadar denersem deneyim yüzeye ulaşamıyordum. Tutmaya çalıştığım nefesi daha fazla dayanamayarak hızlıca verdim. İstem dışı nefes aldığımda boğulacağımı düşünürken, sanki gökyüzündeymişim gibi çok rahat nefes alabildiğimi fark ettim. Tüm benliğimi ele geçiren suya kendimi bıraktığımda kalbimde şiddetli bir ağrı hissettim. Yanılmış mıydım, sonunda boğuluyor muydum? Hayır bir şeyler tuhaftı. Gözlerim parlayan mavi ışık ile tekrar buluştuğunda kalbimi saran ağrının kaynağının tam karşımda durduğunu anlamıştım. Ne kadar istesem de ona ulaşamıyordum. Köprücük kemiklerimin arasında duran yeşil mühür ısınmaya başlamıştı bu yüzden tekrar gözlerimi kapattım ve benden ne istediğini anlamaya çalıştım.

Suyun içindeki mavi ışık büyümeye başlamış, gölün yerini alıyordu. Gözlerim kapalı bile olsa bunu hissedebiliyordum. Parlaklık, ışık hüzmesinin içine düşmüşüm gibi rahatsız edici bir hâl aldığında o sesi duydum, "Bana gel."

Ciğerlerimden derin bir nefes alarak, kapattığım gözlerimi açtım. "Lluvia iyi misin?" Rias'ın yüzüme düşen sarı saçlarının arasından sıyrılarak yattığım yerden doğruldum. Kan ter içindeydim. Rüya mıydı? Eğer öyleyse hiç bu kadar gerçekti bir rüya görmemiştim. Terden yapışan saçlarımı ellerimle geriye attım ve kendime gelmeye çalıştım. Şaşkınlıkla, gözünü kırpmadan boynuma bakan Rias "İçmen için sana biraz su getireceğim, iyi gözükmüyorsun" dedi. Kapıdan çıkarken birden durup dönerek "Ve o da öyle" dedi parmağıyla mührü işaret ederek.

Yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Parlayan yemyeşil mühür, Rias'ın getirdiği suyu kana kana içtikten sonra söndü. "Kötü bir rüya mı gördün" diye sordu, kısa küt saçlarımı örmeye çalışırken. "Evet, sanırım, emin değilim..." cümlenin sonunu getiremedim. Rias ortadan ikiye ayırdığı saç tutamımın birini örerken "Taş hakkında... Olanları Zero'ya gidip rapor edecek misin? Taş hakkında endişeli gözüküyorlardı." Bunun hakkında epeyce kafa yormuştum. Ben daha her şeyi çözememişken, küçük bir bilinmezlikle tedirginleşen konseyle uğraşmak istemiyordum. Net bir tavırla sorusuna "Hayır" diyerek karşılık verdim. Rias'ın şaşıran ve alınan yüzünü gördükten sonra "Bu şimdilik aramızda kalmalı, henüz çözemediğim bir yapbozun içinde gibi hissediyorum kendimi, bir de onların çenelerini çekemeyeceğim" dedim örgülerimin arasından çıkan kısa saçları düzeltmeye çalışırken. Söylediklerim hoşuna gitmiş olacak ki kocaman bir kahkaha atarak "Evet haklısın, her şeye burunlarını sokmaya bayılıyorlar." Yüzündeki gülümsemeyi birden silerek devam etti "Yine de ya senin bir şeyler sakladığını anlarlarsa...?" sonda ki sesi endişeli çıkmıştı. Rias'ın bir elini tutup "Merak etme kolay kolay öğrenemezler" dedim endişesini gidermesini umarak.

Kan ter içinde gözlerimi açtığım üçüncü sabah idi. Durmadan aynı rüyayı görüp duruyordum. Yetmezmiş gibi gün içinde de tek düşündüğüm buydu. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Gördüklerim ile ne yapmam gerekiyordu? Belki de Vitae'ye gitmeliyim diye geçirdim içimden. Sonuçta taşı bulduğum yer orasıydı, içinde barındırdığı sırları su yüzüne çıkarmak için en başa dönmek kötü bir fikir değildi.

Kendime küçük bir çanta hazırladıktan sonra evden ayrıldım. Arkamda ki kıkırdamalar rahatsız edici seviyeye ulaştığı için dönüp "Biliyorsunuz, benimle gelmek zorunda değilsiniz" dedim. O ikisinin yanında tuhaf hissediyordum, fazlalık gibi. Artık resmi bir ilişki içerisinde olduklarını belli edercesine Hayaidesu, Rias'ın tuttuğu elini sıkarak "Seni tek başına bırakamayız, günlerdir kafayı yemiş gibi geziyorsun" dedi. Elini tutan Hayaidesu'nun koluna yapışan Rias ise kafasını sallayarak dediklerini onaylıyordu. Ahh, gözlerimi devirerek önüme döndüm. Yapış yapış ilişkilerinin arasında kalmaktansa tek başıma deli tavuk gibi dolaşmayı tercih ederdim.

Özenle saklanan çalıların arasından geçtikten sonra sunağa benzeyen büyük ağaca doğru yürüdüm. Burada beni kendime çeken bir şeyler olduğunu buraya adımımı atar atmaz anlamıştım.

Rengi solmuş kahverengi botlarımı çıkarıp paçalarımı sıvadıktan sonra gölde ilerleyebildiğim kadar derine ilerledim fakat daha fazlasına ihtiyacım varmış gibi gözüküyor. "Rias!" adını söylemem ile hızlıca yanıma gelen Rias'a "Göle gireceğim" dedim. Rias'ın cevap vermesini beklemeden sinirle omzumdan tutan Hayaidesu "Daha fazla göle giremezsin, tehlikeli Lluvia! Göl düşündüğünden derin." Boşta kalan eliyle diğer omuzumu da tutup, iğneleyici bir ses tonu ile "Belli ki aradığın cevaplar burada değil" dedi beni gölden uzaklaştırmaya çalışırken. Omzuma attığı ellerinden kurtularak "Hayır, bir cevap alana kadar denemek zorundayım!" Onun benden uzaklaşması için elimin tersi ile biraz ittirirken "Şimdi uzaklaşın lütfen" dedim. Rias'a yardımcı olması için gözlerimle işaret verdim. İşaretimi alan Rias, Hayaidesu'nun elini tutarak "Hadi gidelim, bu onun çözmesi gereken bir şey. İyi olacaktır merak etme" dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla. Hayaidesu Rias'ın tatlı sesine yenik düşerek "Peki, ama çok uzaklaşmayacağız. Kendini biraz bile olsa kötü hissedersen hemen seslen" dedi emir verir gibi.

Yeterince uzaklaştıklarına emin olduktan sonra üzerimdekileri çıkarıp ayakkabılarımın yanına koydum. Vücudumu saran beyaz ince tunikle, ayaklarım yerden kesilene kadar gölde ilerlemeye devam ettim. Parmak uçlarımla zar zor yeri hissediyordum. Elimi mühre götürüp beni yiyip bitiren rüyayı gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. Derin nefes aldıktan sonra suyun içine daldım. Bir şeyler olması umuduyla nefesim kesilene kadar su içinde kalmaya devam ettim ama umduğumun aksine hiçbir şey olmadı.

Nefesimi tekrar kazanmak için kafamı sudan çıkardım ve tekrar derin bir nefes alarak suya daldım. Bu sefer vücudumu tamamen suya bıraktım ve sürekli görüp durduğum o mavi ışığı düşündüm. Mavi ışığı düşünmem ile kafamda yine o ses canlandı "Bana gel." Mührümün yanışını suyun içinden bile hissediyordum. Çok geçmeden gözlerimin önüne bir görüntü düştü.

Sudan aceleyle çıktım ve güneşin son damlalarıyla vücudumu kuruttuktan sonra kıyafetlerimi giydim. Çantamdan çıkardığım kalem kâğıt ile gözlerime düşen görüntüyü resmetmeye çalıştım. Artık gitmem gereken yer hakkında ipucuna sahiptim daha da önemlisi o yerde beni neyin beklediğini de biliyordum. Sayesinde güç elde ettiğim yeşil taşın, tek ve özel olduğunu zannediyordum. Yanılmıştım. Şaşkınlığım ve mutluluğum birbirine karışarak kahkaha atmama neden oldu. Heyecanla elimi mühre götürdüm. Beni bekle mavi taşım, seni mutlaka bulacağım.


Evet bundan sonra bizi yeni bir macera bekliyor olabilir mi, ne diyorsunuz ? Taşlar hakkında merak ettiğiniz bir şeyler var mı?

MÜHÜR- GÜÇ YOLUNDA(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin