GÜCÜN UYANIŞI

82 13 39
                                    


Gözlerimi zar zor açtım, deli gibi çatlayan başımı ellerimin arasına aldım. Yataktan kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Tüm bunlar, Rias ile yaptığımız son alıştırma sırasında, bilincimi kaybetmemden sonra başlamıştı. Vücudum o günden beri iyileşmek yerine daha çok hastalanıyor gibiydi. Alev almış gibi adeta yandığımı hissediyordum.

Kendimi yataktan aşağıya yuvarlayarak, zoraki kalktıktan sonra boy aynasının yanında duran pembe kadife ile kaplamalı, kiraz çiçeği desenli mücevher kutumu açıp içinden yeşil taşı çıkardım. Eskisine nazaran daha sıradan gözükmesi ve daha az parlaması endişelenmeme sebep oluyordu. Ne zaman taş hakkında bir şeyler öğrendiğimi hissetsem, alay eder gibi başka bir bilinmezlik koyuyordu önüme. Korkudan sakladığım bu durumu çözmek için belki de Hayaidesu ve Rias'a danışmalıydım.

Kendimi biraz daha iyi hissettiğimde elimde taş ile bahçeye çıkıp Rias'a bakındım. Ortalıkta gözükmüyordu yine. Eve tekrar girip, üzerimi değiştirmeye başladım. Ayna karşısına geçip, beyaz gömleğimin uçlarını eteğimin içerisine soktum ve üzerine giydiğim deri korseyi iyice sıktıktan sonra eskimiş kahverengi çizmelerimi ayağıma geçirdim.

Rias kesin Hayaidesu'nun evinin oralardaydı diye geçirdim içimden. Son birkaç gündür ben hastalıkla boğuşurken, o ikisi beraber epeyce vakit geçirmeye başlamıştı. Hayaidesu'nun evine doğru yürüdüm fakat ikisi de burada değil gibiydi. Sağa sola bakınarak nereye gitmiş olabileceklerini düşündüm. Evin arkasında Hayaidesu ile hep takıldığımız, kendi bahçemiz gibi kullandığımız ovalık alana doğru gitmeye karar verdim. Rengârenk çiçeklerle dolu patikadan yürümeye başladım. Neyse ki evden çok uzakta değildi. Yolda açan, mor pembe açelyalar sabahın bu saatlerinde çok hoş gözüküyordu. Çiçeklerden birini koparıp kemerime sıkıştırdım.

İnsanın kalbini ısıtan beyaz papatyalar ve gelinciklerle dolu bu yere adımı atar atmaz Hayaidesu'yu, bu ovanın sahip olduğu tek ve büyük ağacın altında öylece otururken gördüm. Ona doğru yürümeye başladım. Burada tek başına, ne yaptığını sorgularken kucağına kafasını yaslayıp boylu boyuna uzanan, güneşin altında saçları altın gibi parlayan Rias'ı fark ettim. İkisi sabahın bu saatinde tek başlarına ne yapıyorlardı? Onlara doğru yürümeye devam ederken birden durdum. "Ah!" Avcumun içiyle alnıma vurarak "Bu bir randevu!" Ne ara bunlar bu kadar yakınlaştı ki?

Sessizce kıkırdayarak, durum buysa onları yalnız bırakmak en iyisi olur diye geçirdim aklımdan. Neyse ki henüz görüş açılarında değildim. Eve geri dönüp beklemek için geldiğim dar patika yola geri dönerken Rias'ın sesini duydum. "Hey uykucu kuş, sonunda uyandın mı?" Uzandığı yerden, koluyla destek alarak vücudunu doğrulmuştu. Sanırım geri dönmek için çok geçti. Onlara doğru ilerlerken, elimi sallayarak "Günaydın" dedim. İkisi aynı ağızdan "Sana da günaydın."

Hayaidesu'nun yüzünde buruk bir gülümse vardı. Gözleri benden uzakta "Nasıl oldun? Daha iyi misin?" Bu çocuğun son zamanlarda derdi neydi? Neden konuşurken yüzüme bakmıyordu? Sebebini sormalı mıydım emin değildim.

Kendi düşüncelerimde boğulduğum için istemeden iç çektim. Birde bunları kendime dert edemem.

Gözlerimi hafifçe kısarak kurnaz bir tilki gibi sırıttım. Burada neler yaptıklarını çoktan anlamış olsam da bilmezlikten geldim. Rias'a bakarak "Siz ikiniz, bensiz ne yapıyorsunuz burada?" Belli etmesem de onları bu şekilde görmek şaşırmama sebep olmuştu. Hayaidesu'nun Rias'ı sorgulamasının üzerinden çok zaman geçmemişti. Her şey bir yana Hayaidesu ile ilgili her ayrıntıyı bana anlatmaktan çekinmeyen Rias, ikisinin bir ilişki içerisinde olduklarından hiç bahsetmemişti.

MÜHÜR- GÜÇ YOLUNDA(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin