MeneferYıldızlı gecelerin sabahında doğacak güneş üzerimize doğmuştu. Tanrı Ra güneşiyle bizi tekrar ziyaret etmişti. Bugün kutsal bir gündü. Ben tanrının yatağındaydım ve onun soyunu devam ettireceğimin yeminini dün vermiştim. Gözlerim yanı başımda masumca uyuyan adamdaydı. O Mısır'ın kralı, efendisi, ve sayabileceğim türlü ünvanın sahibiyken benimle olan en özel ünvanı benim eşim olmasıydı.
Ben artık tanrının eşiydim. Sorumluluğunu aldığım çok büyük bir görevim vardı. Bir tanrıyı karnımda büyütmek benim için şeref verecek olsada korkutucuydu. Buna kadir değilsem verdiğim sözden sonra tanrıların lanetlediği kadın olarak anılacaktım.
İçim türlü dertle sıkışırken yine tanrıçamın şefkatli kollarına gitmek istemiştim. Firavun'un yanından kalkıp üzerimi toparlamıştım. Yapmam gereken bir kaç ritüel olduğu için hızlıca çıkmam gerekiyordu odadan. Firavun'un yataktaki görüntüsüne son defa bakarken kapıyı sessizce açıp ardından kapatmıştım.
Yolumu tapınağa doğru çevirirken ardımdan gelen ayak sesleriyle arkama dönüp bakmıştım. Yanıma yaklaşan adamı baştan aşağı süzerken bulunduğumuz sessiz koridor beni tedirgin etmişti. Adamın adımları önümde biterken selam vermişti. Kim olduğunu çıkaramasamda giyiminden soylu olduğunu anlıyordum.
"Kimsiniz?" dediğimde gözlerinde garip bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Beni tanımayan bir kraliçe ne üzücü. Soyumuza gelin gelip soyundan olanları tanımamak üzücü olmalı." söylediklerine takılmazken sorumu yinelemiştim.
"Kimsin diye sorduğumu hatırlıyorum oysa senin verdiğin cevap bile değil. Kim olursan ol karşındakinin Firavun'un eşi olduğunu unutuyorsun. Saygın nerede?!" sesim yükselirken koridorun köşesinden dönen Akila ve Nina yanımıza gelmişti koşarak.
"Kraliçem." ikisi yanıma gelirken bense gözlerimi hâlâ bana küstahça bakan adamdan çekmemiştim.
"Ben Firavun'un kuzeniyim. Adım Sefu. Sizinle tanışmak bir onurdur.." dediğinde şaşırmıştım. Az önce hakaret eden kendisi değilmiş gibi şimdide bana onur sunuyordu. Neden saygılı davrandığını ise arkamda hissettiğim sıcaklıkla anlamıştım.
"Kimleri görüyorum." gelen sesle herkes selam verirken ben bakışlarımı bana öfkeyle bakan gözlere çevirmiştim.
Utançtan başımı eğereken belimi saran kolla kendime gelmiştim.
"Sefu, seni görmeyeli uzun zaman olmuştu. Deliğinden çıkmanı gerektirecek hangi durum için sarayımdasın?" Firavun sakin konuşsa da gerginliğini belime dolanmış kolundan anlıyordum.
"Büyük kraliçelerimi ziyaret etmek istedim doğrusu. Onlar gibi güzel kraliçelere metres getirilmesi üzücü bir durum olmalı. Kendileriyle sohbet etmek isterim. Bilirsiniz çocukluğumuzdan beri onlar kardeşim gibidir." diyen adamın sesini kesen sert şekilde duvara vurulması olmuştu.
Thutmosis yakasından tutup onu duvara vurduğunda ciğerlerindeki havayı öksürerek dışarı salmıştı.
"Bir daha benim eşlerimden herhangi birinin yakınında seni görürsem canını almakla kalmam ne bu dünyada ne de öteki dünyada huzur bulmana izin veririm. Bu saraya bir daha girdiğini görmeyeceğim. Zehirli bir yılan gibisin fakat aptalsın. Düşmanına yersiz saldırırken sadece kendini ısırıp zehirleyen aptal bir yılansın." Firavun yakasından tuttuğu adamı koridorda bulunan askerlere iterken bağırmıştı.
"Bir daha bu adamın bu saraya girdiğini görürsem, duyarsam hepinizin canını alırım!" diye bağırdıktan sonra elimi tutup arkasından sürüklemeye başlamıştı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Çiçeği
Historical FictionUyarı: Kitap tamamen tarihi yansıtmıyor bir kısmı benim hayal ürünüm. ******* O hepimizin efendisi aşağı ve yukarı Mısır'ın sahibiydi. Diz çöktüm önünde... Başka şansım var mıydı? Koca semaya bakıp içimden geçenleri haykırmak istesem de sessiz kalmı...