18.Bölüm

497 60 35
                                    

İyi okumalar...

Menefer

İnsan, gücünü sadece birilerini yok etmek ve ezmek için kullanırsa bu güç ,ne kadar kalıcı olur? Sevgi ve şefkatte bulunan lezzeti alan hangi insan aksini yani kötülüğü ve aşağılanmayı kabul ederdi.
Saygı duyulması gereken biriysen en başta kendin her şeye saygı duymak zorundaydın.
Saygı, kazanılması zor ama kaybedilmesi bir o kadarda kolay olandı. Bense zoru başarmak istiyordum. Birgün herkesin saygı duyacağı biri olmak istiyordum.    

   Mısır'a ilk geldiğim günde babam Akinis'in bana verdiği şefkat bugünki Menefer'i ortaya çıkarmıştı. Babam bana sevgiyle gelmişti. Bense karşılığını vermek için elimden gelen her şeyi yapıyordum.
  Babamın halkını kendimden saymıştım. Başka topraklarda doğmuş büyümüş olsamda benim için Mısır'a geldiğim günden öncesi yoktu.
Ben artık kendimi buraya ait hissediyordum.
    Kaderimde hiç ummadığım bir mevkide olmamsa kesinlikle tanrıların birer lütfuydu.
  Mısır'ın kraliçesi olmak benim için şımartıcı bir histen ziyade sorumluluk duygusunu uyandırmıştı. Geçmişim ve bugünümle, Menefer'in tek bir hayali vardı. O da gerçekten adil bir toplumda herkesin eşit olmasıydı. Biliyordum ki böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Her zaman bozgunculuk çıkaran insanlar olacaktı. Çıkarlarına uymayan her konuda isyan etmeyi pek severlerdi. Eşitlik onlar için asla mümkün değildi. Bende yapabildiğim en adil toplumu oluşturmaya yemin etmiştim.
Doğacak küçücük bir bebekten tutun ölmek üzere olan yaşlısına kadar herkesin hakkını savunmak istiyordum.

Gözlerim yanımda yürüyen küçük kızdayken dünyanın ne kadar adaletsiz olduğunu bir defa daha anlıyordum. Kimisine saltanat verirken kimisini yoksullukla sınıyordu. Elbette bunlar tanrıların birer sınavıydı.

"Nasıl hissediyorsun kendini." sevimli yüzünü ellerimin arasına almıştım.

"İyiyim Kraliçem." yanımda ilerlerken, bedeninden büyük karnı yürümesini epey zorlaştırıyordu.

Kefu'nun sarayından çıkmıştık. Bir an önce saraya dönmek ve olanları Thutmosis'e anlatmak istiyordum.
Bizimle beraber sessizce ilerleyen Taita hafif hüzünlü bir o kadarda sevinçli bir yüz ifadesine sahipti.

"Neyin var Baş danışmanım Taita?" ona yeni verdiğim rütbeyle seslenmiştim.

Gözlerini kaldırmış buruk bir tebessümde bulunmuştu.

"Oradaki herkes benim için aile demekti. İçimde aileden ayrılmanın hüzünü var Kraliçem. Bir o kadar da sevinçliyim. Çünkü sizler sayesinde onlar eskisi gibi ezilmeyecekler." sözleri sol yanımı dağlamış gibi acı verdi.

Kendimi onun yerine koymaktan alıkoyamadım. Bir zamanlar oradan oraya savrulan küçük kızın anılarıydı tüm bu aklıma gelenler.

"Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak." sözlerimle sarayın girişine yaklaşırken toplanmış kalabalık dikkatimi çekmişti.

Saray görevlileri hazır bir şekilde kapıya dizilmiş birini bekliyor gibiydi. Adımlarım yavaşlarken uzaktan izlemeye başladım tüm bu kargaşayı.
Çok geçmeden tahtırevanlar saraya doğru yanaşmaya başladı. Gözlerim en önde olan tahtırevanı bulurken üzerindeki Laret dikkatimi çekmişti.
Uzun süredir sarayda olmayan Laret birden geri dönmüştü.

Ardından gelen tahtırevanda ki hafif yaşlı kadınsa daha çok dikkatimi çekti. Çehresi tıpkı Nefertari gibiydi. Daha doğrusu sanırım Nefertari tıpkı ona çekmişti.

"Bu kadın onların annesi değil mi ?" yanımda bulunan Ausar'a seslenirken onaylaması gecikmemişti.

"Kraliçe Amarn. Eski Firavun'un ikinci kraliyet eşi. Nefertari ve Laret onun kızları. Tanrılar ona erkek bir çocuk nasip etmedi. Bu yüzden gözden düşmüş bir Kraliçe." dediğinde bir varis doğurmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamıştım.
Onlar saraya girerken ben yavaş şekilde yürümeye devam edip zaman kazandım.
Tamamen sessizlik çöktüğünde saraya girdikten sonra odama doğru hızla ilerlerken Nina yanıma gelmişti.

Çöl ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin