Ceza

3.3K 274 114
                                    

arkadaşlar bu bölüm yorumlar ve oylar uçmalı 😶 kalp krizi geçirtmelik bi bölüm çünkü 🤭😏 ve 4k uzunluğunda, paşa paşahak ediyor yani hepsini 😉

iyi okumalar diliyorum
kendinizi kaptırıp bizi oysuz ve yorumsuz bırakmayın 💗

🍷

Jungkook'un parmakları önündeki direksiyonda bir ritim tutmuş ona göre hareket ediyordu. Yan koltukta duran telefonuna uzandı ve saate baktı, Taehyung'un dersi tam olarak beş dakika sonra sona erecekti.

Arabadan çıktı ve kapıyı kapatıp aracı kilitledi. Anahtarı cebine attı ve telefonunu elinde tutmaya devam ederken üç saattir önünde beklediği binaya tekrar girdi. Sabah Taehyung ve kızıl saçlı oğlan dışında kimsenin olmadığı ama şimdi bir sürü insanla dolup taşan koridorlarda ilerlerken Kore'de fazlasıyla dikkat çekici olan yanık tenine, uzun siyah saçlarına, dövmelerine ve giyim kuşamına atılan bakışları umursamadı.

Annesi Koreli olduğu için gözleri pek farklı durmuyordu, ancak Jungkook'un geneline bakıldığında Koreli olduğunu söylemek zorlaşıyordu. İtalya onun doğup büyüdüğü ülkeydi, memleketi tarafından şekillendirilmişti.

İtalya'nın köylerinde ve sokaklarında yoksul bir şekilde geçirdiği yirmi beş yıl Jungkook'u genç ve körpe bir oğlanın sahip olamayacağı kadar ciddi ve tehlikeli biri yapmış, bunu dış görünüşüne - özellikle yüzüne - dahi yansıtmıştı. Sonrasında sahip olduğu o zenginlik giyim kuşamı dışında hiçbir şeyi değiştirmemişti. O hala daha annesinin yamalı kıyafetler diktiği oğluydu. Hayatı boyunca sahip olduğu tek oyuncakları kozalaklar olan, sokak hayvanlarıyla hem düşman hem dost olan o küçük çocuk büyümüştü ve eli silah tutuyordu artık. İşte fark buydu. Artık kirli dünyanın tam göbeğindeydi, annesinin ardına sığınarak saklanabileceğini sandığı o kirli dünyanın...

Taehyung'un ders aldığı dersliğe girmek için önündeki mavi kapıyı açtı ve içeri girdi Jungkook. Toparlanan onlarca öğrencinin arasından, sıkı ve ince göğsünü saran cropu terden ıslanmış, gri eşofmanının beli adonisinin başını gösterecek kadar düşmüş olan oğlanı bulması sadece bir saniyesini almıştı. Gözleri sanki bedeni onun yerini biliyormuşçasına sağına dönerken Taehyung'u odanın bir duvarını boydan boya kaplayan aynaya sırtını dayamış su içerken yakalamıştı.

" Taehyung " diye seslendi Jungkook oğlana, kehribar gözler ona döndüğünde belli belirsiz tebessüm edip telefonu tutan elini kaldırmış ve yerini belli etmişti. " Hazırsan çıkalım. "

Sınıftaki öğrencilerin yarısından fazlası bir Jungkook'a bir Taehyung'a bakarken Jungkook halinden memnundu ve ilgi görmeyi seven omega da heyecanlanmıştı.

" Önce duş almalıyım " dedi Taehyung suyunu çantasının açık ağzından içeri atıp kulpu omzuna takarken.

" Evde alırsın. "

" Terli terli gezmeyi sevmiyorum " diyerek yüzünü buruşturdu Taehyung, yanındaki arkadaşlarına el sallayarak veda etti ve Jungkook'a doğru yürürken konuşmaya devam etti. " Üç saat boyunca ne yaptın? "

" Kapıda bekledim " dedi Jungkook çok basit bir şeyden bahsediyormuş gibi. Ve gür çıkan sesi artık odadaki herkesin onlara bakmasına sebep oluyordu. Bir alfa bir omega için üç koca saat kapıda bekliyordu?

Taehyung bakışların farkında olduğu için sırıttı, eğer kuyruğu görünür olsaydı tam şimdi afili bir şekilde kalçasının etrafında sallanıyor olurdu.

" Aklını benimle bozmuş gibisin. "

" Sadece eşine değer veren bir alfayım? "

Taehyung'un adımları eş lafını duyar duymaz duraksarken arkadan meraklı mırıldanmalar yükseldi.

MARRIAGE GAME   ( taekook )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin