Panik bir şekilde Kıraç'a seslendim.
"Kıraç, yapma!"
En azından onun aklı başında davranmasına ihtiyacım vardı. Atahan'ın gazına gelip ona uymamalıydı. Yanıma adımladı ve kafasını yukarı kaldırıp gözlerimin içine baktı.
"Sorun yok. Sadece bir maç."
"Hayır değil. Sana ne söyledi bilmiyorum ama lütfen aldırış etme."
Endişeli gözlerimle ona bakarken yüzüne o rahatlatıcı tebessümlerinden birini koydu. Demiri sıkıca tutmuş ellerimden birinin üzerine kendi sıcak elini koydu. Gök mavisi gözleri samimiyetle parlıyordu.
"Hiçbir şey olmayacak. Maçın keyfini çıkar. Gerisi bende."
Ben bir şey söyleyemeden arkasını dönüp takım arkadaşlarının yanına gitti. Atahansa soğuk bir yüz ifadesiyle yerinde duruyordu. Aynı şekilde yüzüne baktım.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Basketbolu seviyor gibi gözüküyordun. Ben de oynamaya karar verdim."
Bu ne saçmalıktı böyle.
"Kitap okumayı da severim. Yani maçı bırakıp kitap da okuyabilirsin."
Aydınlanmış şekilde gülümsedi.
"İyi fikir. Onu da başka zaman yaparız. Ama bu daha eğlenceli. Sonuçta kazanmam gereken bir maç var."
Cümlesinin sonuna doğru bakışlarını Kıraç'a çevirmişti. Onu vazgeçirmem lazımdı. Ama kitapta anlatıldığı gibi Atahan kafasına bir şey koyduysa bundan asla vazgeçmeyen bir tipti. Bir işe başladıysa bunu bitirirdi. Bunun yerine ona daha cazip bir fırsat sunmalıydım. Dişlerimi sıktım. Aptalı oynamam gerekirse aptalı da oynardım.
"E-Eğer maçı bırakırsan istediğin bir şeyi yaparım."
Şaşkın bir şekilde yüzüme baktı. Sonraysa yeniden buz gibi yüz ifadesine döndü.
"Böylesine bir teklif yapacak kadar onu düşünmen muhteşem. Ama bu kazanma isteğimi daha fazla körüklüyor İzem."
Arkadaşlarının ona seslenmesiyle son bir defa bana bakıp onların yanına gitti. Oturup başımı ellerimin arasına aldım. Şimdi ne yapmalıydım? Buradan gidersem maç bitmeyecekti. Burada kalıp maçın sorunsuzca bitmesi için dua edecektim. Ben bunları düşünürken tribünler dolmuştu. Etrafta büyük bir uğultu vardı. Kimi Kıraç için kimi Atahan için tezahürata başlamıştı bile. Önümde birini ayağını görmemle kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdım. Demir'di.
"Selam." Dedi güler yüzüyle ama bana değil yanımdaki kıza dönmüştü. Kız Demir'in yüzüne bakarken zorlukla cevap verdi.
"S-Selam." Yanakları kızarmıştı. Demir'in ağına düşmüştü bile. Acır gözlerle kıza baktım.
"Kuzenimin maçı olduğunu duyarak buraya geldim ama maalesef yer kalmamış. Rica etsem bana yerini verir misin?"
Melek gibi gülümsemesiyle ben bile birkaç saniye duraksadım. Sarı kıvırcık saçları kafasını eğdiği için anlına dökülüyor, yeşil gözleriyse tatlılıkla kısılıyordu. Oyuncak bir bebeği andırıyordu. Kıza döndüğümde hayran bakışlarını görebiliyordum. Kızın en başından hiçbir şansı olmadığını o an anlamıştım.
"Ta-tabi ki." Hızlıca yerinden kalkıp gözden kayboldu.
Demir'in boşalan koltuğa otururken yüzündeki 'Bu kolaydı' bakışını okuyabiliyordum. Kendimi tutamayarak sordum.
"Performansını alkışlamalı mıyım?"
Yüzündeki gülümseme anlık olarak düşse de hızlıca toparlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Romana Düştüğümde
ChickLitSeverek okuduğum o kitabın kabusum olacağını nereden bilebilirdim ki. Çok özendiğimiz o prenses hayatının gerçek yüzünü gördüğümde her şey için çok geçti. Bir gün uyandığımda baktığım yüz benimki değildi. Tanımadığım bu beden, o bedene hapsolmuş b...