İçeri girdiğimizde Atahan'ı gören çalışanlar bize selam vermeye başlamıştı. Atahan ondan beklemediğim bir olgunlukla onlara karşılık verdi ve iş için gelmediğini açıkladı. Çalışanların bazılarının bakışları bana düştüğünde küçük bir gülümsemeyle selamladım. İlginin bana döndüğünü fark eden Atahan iyi çalışmalar dileyip bileğimden tutup beni oradan çıkardı. Onları hızlıca geçip asansöre ilerledik. Sonunda asansörde baş başaydık. Atahan çıkacağımız katı tuşlayıp bana döndü.
"Rahatsız olduysan kusura bakma. İş yüzünden iç içeyiz ve karşılık vermeden geçip gitmek istemedim."
Kaşlarım yukarı havalandı. Atahan'ın çevresindekilerle bu kadar alakadar olacağı aklıma gelmezdi. Şaşkınlığımı belli etmeden cevap vermeye çalıştım.
"Sorun değil. Çevrendekileri bu kadar umursadığını bilmiyordum."
"Bu şirket tek başına ayakta durmuyor. Her gün saatlerce herkes elinden geleni yapıyor. Çalışanlara gereken özeni göstermek bizim için önemli. Sen babanla çalışmıyor musun?"
Dikkatle dinlediğim açıklamasından sonra bana dönmüştü. Ben şu aralar hayatta kalmakla uğraşıyordum ama bunu ona söyleyemezdim. Yine de ileride böyle bir yerde çalışabilsem fena olmazdı diye düşündüm. Ama o pozisyon bana değil İzem'e aitti. Cevap bekleyen Atahan'a döndüm.
"Hayır. Henüz bunun üzerine düşünmedim. Babam da zorlamadı."
"Babanın içi rahat olmalı. Sonuçta akıllı kızsın her şeyi kolayca çözümlüyorsun ve gözlem yapmakta da iyisin. Eminim karşında benim gibi biri olmadığı sürece kolayca işleri yürütürsün."
Son cümlesi sinirlerimi bozmuştu. Sakinliğimi bozmadan yüzümde mükemmel bir gülümsemeyle cevap verdim.
"Evet babamın içi rahat. Karşımda kim olursa olsun üstesinden geleceğimi biliyor. İster sen ol, ister başkası. Karşımda durup durmamak senin kararın. Ama karşımda duran herkes sonuçlarına hazır olmalı. Çünkü onları alaşağı etmekten büyük zevk alacağım."
Kızıl kahve keskin gözleri hafifçe açıldı. Sonunda hafif bir kahkaha attı. Kırmızı dolgulu dudakları yukarı doğru uzandı ve birkaç saniye yüzüme gülümseyerek baktı. Nereden bakarsam bakayım yüzü muhteşemdi. Gülümseyen yüzüyse beni panikletiyordu. Bu yaşında bu kadar yakışıklıyken daha da büyüyeceği gerçeği inandırıcı gelmiyordu.
"Söylesene İzem gerçek düşünceleri, gerçek seni duymak için her seferinde seni kışkırtmam mı gerekiyor? Eğer öyleyse bunu her dakika yapmaya razıyım."
Söyledikleriyle kafama dank etti. Bana yem atmıştı resmen. Ben de bir güzel yemiştim. Gururumun çatırdadığını duyabiliyordum. Yutkunup kafamı diğer tarafa çevirdim. Tek yapabildiğim birkaç kelime gevelemekti.
"Çok kötüsün."
Tam gevelediğim sırada asansörün kapıları açıldığı için beni duyup duymadığından emin değildim. Duymamış olacak ki ondan bir cevap gelmedi. Asansörden çıkıp balkona açılan odaya ayak bastık. Kapının yanında elinde pahalı bir markanın kutusuyla bekleyen çalışanın yanına gidip kutuyu açıp içinden beyaz bir kaban çıkardı. Ben onunla ne yapacağını düşünürken kabanı bana tuttu.
"Balkon rüzgarlı bunu giy."
"Gerek yok o kadar soğuk olmayacaktır."
"Sanki orada daha önce bulunmuşsun gibi. Hasta olmanı istemem. Ben mi giydireyim sen mi giyersin?"
Bir iki adım daha yaklaştığında ellerimi havaya kaldırıp teslim oldum. Sonuç olarak kabanı giymiştim. Kaban beklediğimden hafifti. Belki bir ceket bile diyebilirdim. İçinde hareket etmesi kolay ve kumaşı inceydi. Buna rağmen şimdiden ısınmaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Romana Düştüğümde
ChickLitSeverek okuduğum o kitabın kabusum olacağını nereden bilebilirdim ki. Çok özendiğimiz o prenses hayatının gerçek yüzünü gördüğümde her şey için çok geçti. Bir gün uyandığımda baktığım yüz benimki değildi. Tanımadığım bu beden, o bedene hapsolmuş b...