Anlamsız gözlerle bana bakan Atahan'a şokla baktım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Kim daha az bir süredir tanıdığı birisine seni asla bırakmayacağım derdi. O an kafama dank eden şeyle kendime geldim. O bir kitap karakteriydi. Ona verilen role uyuyordu sadece. Her şey kitaba uygun gitmediği için hiç kimse tamamıyla rolüne uygun davranamıyordu. Ama gene de oynamaları gereken bir rolleri vardı. Benim de vardı.
"Atahan beni korkutuyorsun." dedim geri çekilip oturduğum yerden kalktım.
Ben kitaptaki ilişkilerini bildiğim için ve İzem gibi hissettiğim için normalmiş gibi geliyordu söyledikleri. Ama mantıklı düşününce asla normal değildi. Yeni tanıştığı birine takıntılı gibi davranıyordu.
"Ben... ben... özür dilerim." dedi zorlukla.
Elleri alnına gitti. Alnını ovalarken gözleri boş bakmaya devam ediyordu. Pekala kitaba uygun şekilde ilerleme fikrine bir süre ara vermeliydim. Korkutucu bir hal almıştı işler.
"Beni tam anlamıyla tanımamana rağmen nasıl bu kadar kesin konuşabiliyorsun. Ayrıca bir insanı kendine saklayıp daima yanında tutamazsın Atahan. Zira bunu yapabiliyorsan o bir insan değil eşyadır." dedim.
Masanın ucuna gelip durdum. İşaret parmağımı masanın üstünde yavaşça gezdirdim ve gözlerimi ona çevirdim. Demin ki boş bakışları yoktu. Gözleri benimkiyle birleşince hafifçe kısıldı önce. Gözlerindeki sinir miydi yoksa şaşkınlık mı anlayamadım. Kaşlarımı kaldırdım ve gülümsedim.
"Ve ben seni bıraktığım sürece senin beni bırakıp bırakmamanın bir önemi yok."
Hemen ardından gülümsememi kesip ciddi bir yüz ifadesine büründüm.
"Ağladığımda yanımda olduğun için teşekkür ederim. Ama benim gözyaşlarımı silmen onları durdurabileceğin anlamına gelmiyor. Yanımda olmana ihtiyacım yok Atahan. Benim için hiçbir şeysin sen. Dahası yanımda olman beni tedirgin ediyor görmüyor musun? Daha yeni tanıştığı birisine onu asla bırakmayacağını iddia eden bir adam... Kulağa romantik değil korkutucu geliyor."
Elimi masadan çekerken son kez yüzüne baktım. Ağır mı konuşmuştum? Önemi yoktu. Eğer işler kitaba göre gidecekse zaten hiç duymamış gibi davranırdı. Hem güzel bir deneme olurdu.
"Eğer babamla ya da başka bir şeyle tehdit etmeyeceksen eve kendi başıma dönüyorum."
Kalbime çöken ani ağırlıkla yüzümü buruşturmamak için kendimi sıktım. İzem vicdan azabı çekiyordu. Anlamıştım.
Atahan'ın gözlerindeki hayal kırıklığı öylece okunuyordu. Bana mıydı hayal kırıklığı yoksa kendine mi? Belki de bunu kendi bile bilmiyordu. Kızarmış hafif çekik gözlerine baktım. Hiç kırpmadan bana bakıyordu. Çenesi kasılmıştı.
Dokunsam ya ağlardı ya da sinir krizi geçirirdi büyük ihtimalle. Göğsümün üstünde bir sızı belirdi hafifçe. Masanın üzerindeki elini kaldırdı ve hafifçe salladı. Ardından hafif bir zoraki gülümseme. Bu evet demekti sanırım.Arkamı dönüp asansöre doğru yürüdüm. Burada işim bitmişti. Asansör açılırken içine bindim ve zemin kata bastım. Eve gitmek istiyordum. Buradan uzaklaşmak. Asansör kapısı kapanmadan önce son gördüğüm görüntü eli havada hareketsiz duran Atahan olmuştu.
Asansör yavaşça hareket ederken gözlerimin yandığını hissettim. Derin derin nefes alırken sakinleşmem gerektiğini hatırlattım kendime. Sen değilsin, İzem. 'Onun gibi ağlama' diye geçirdim içimden.
Aşağı indiğimde asansörden başımı dik tutmaya özen göstererek çıktım. Daha demin kapıda bekleyen görevliler yoktu. Sadece birkaç görevli bana bakarken onlara aldırmadan dışarı çıktım. Yüzüme vuran temiz havayla derin nefes alırken göğsümde etkisini arttırmış sızıya aldırış etmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Romana Düştüğümde
ChickLitSeverek okuduğum o kitabın kabusum olacağını nereden bilebilirdim ki. Çok özendiğimiz o prenses hayatının gerçek yüzünü gördüğümde her şey için çok geçti. Bir gün uyandığımda baktığım yüz benimki değildi. Tanımadığım bu beden, o bedene hapsolmuş b...