11. Bölüm

174 20 19
                                    

"Eğer benden başka yardım edecek kimse olmazsa elbette yardım ederim. Senden hoşlanmamam gaddar biri olduğum anlamına gelmiyor."

Sorusunun cevabı tam olarak bu değildi ama reddederek dikkatini çekmek veya düşmanı haline gelmek istemiyordum. Davranışları normalden garipti ve bu bende kaçma isteği uyandırıyordu. İnsanlar en çok bilmedikleri şeylerden korkarlardı. Şu an karşımda duran Atahan da öyleydi benim için. Kitapta bile görmediğim bu hali beni korkutmuştu. Gözlerine daha fazla bakamayıp bakışlarımı kaçırdım. Bir şey söyleyecek gibi olduğunda ona fırsat vermeden konuştum.

"Be-benim gitmem lazım."

Kahretsin. Kekelemiştim. Arkama bakmadan hızlı adımlarla soyunma odasından çıkıp revire ilerledim. Sakinleşmeye çalıştım. Bakışları aklımdan çıkmıyordu. Kafamdaki düşüncelerden kurtulmaya çalışırken farkında olmadan pat diye revire girmiştim. Revir doktoru olumsuzca bana bakıp ağzını açtı.

"Nasıl yardımcı olabilirim?"

"Arkadaşım Kıraç'a bakmıştım. Basketbol oynarken yaralanmıştı."

"Sağdan ikinci yatakta."

Kafamı sallayıp ikinci yatağın perdesini açtım. Kıraç gözleri kapalı yatak başlığına yaşlanmış bir şekilde oturuyordu. Kolları iki yana düşmüş ayağının teki yataktan sallanır durumda uyuya kalmış gibi gözüküyordu. Burnunda peçeteler ve kızarmış yüzü içimdeki burukluk hissini daha da arttırmıştı. Diğer yatakların birinden örtü alıp üstünü örttüm ve uyanmasını beklemek için ben de yatağın ucuna oturdum. Biraz dinlenmesini bekledikten sonra uyandıracaktım. Kollarımı bacaklarıma sarıp beklemeye başladım.
İçimdeki her şeyin benim yüzümden olduğu hissi benliğimi ezmeye başlamıştı.

Aklımdan Atahan'ın mutsuz yüzü gitmiyordu. Kendimi çok suçlu hissediyordum. Eğer ben dahil olmasaydım Kıraç bu şekilde yaralanmayacak, Atahan sebebini dahi bilmediği bir şey yüzünden sevilmeme hissini yaşamayacaktı. En kötüsü de Atahan'ı çok iyi anlayabiliyor olmamdı. Çünkü aynı duyguyu şimdiye kadar ben de hissetmiştim. Yetimhanede geçirdiğim her gece hissetmiştim. Doğar doğmaz yetimhaneye bırakılacak kadar istenmemiş, sevilmemiş olmak... Uzun süre hatayı kendimde aramıştım. Ama öyle bir hata yoktu. Sonrasındaysa kabullenmiştim. Ya da ben öyle sanıyordum. Kendim için çalışmaya başlamış ve sonrasında iyi şeylere hakkettiğim her şeye ulaşacağıma ikna etmiştim kendimi. Sadece yeterince çalışırsam olur sanmıştım. Sonraysa her şey yine paramparça olmuştu. İzem'in babasına her baktığımda içimde tarifi imkansız bir boşluk oluşuyordu. Kızına karşı karşılıksız sevgisi ve merhameti beni işlemediğim bir suçun mahkumu gibi hissettiriyordu.

Yanağımda bir sıcaklık hissedip elimi yüzüme sürdüğümde elime gelen ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Yataktan aceleyle kalkıp revirden çıktım. Çıkar çıkmaz ağlamam daha da kuvvetlendi. Kimsenin olmadığı bir yere gitmek istiyordum. Aklıma okulun arka bahçesinde ağaçlarla kaplı küçük alan geldi. Hızlı adımlarla okuldan çıkıp oraya ilerledim. Esen rüzgar ıslak yanaklarımda soğuk bir his bırakıp beni sarmalıyordu. En uç noktadaki ağaçlardan birinin dibine çöküp arkamı ağaca yasladım. Ne kadar uyum sağlamaya çalışsam da yapamıyordum. Kendi bedenimi istiyordum. Tüm bunları yaşamak için ne yapmıştım bilmiyordum. Çaresizlikse en kötüsüydü. Çıkış yolum yok gibiydi. İzem'i hayatta tutmayı başarsam bile dönebilecek miydim bilmiyordum. Bu bedene hapsolup olmadığım biri gibi davranmak boğucuydu. İnsanları üzmek, onları kandırmak ve suçlu hissettirmekse cehennem gibiydi. Atahan aklımdan çıkmıyordu. Başka birine böyle bir şeyi yaşattığım için kendimden iğreniyordum. Gözyaşlarım sessizce yanaklarımdan dökülmeye devam ederken önümde bir çift ayak belirdi. Atahan'dı. Beni en kötü anımda bulmuştu. Onu görmemle ağlamam daha da şiddetlendi. İçimde ona karşı olan suçluluk duygusunu daha fazla bastıramadım. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.

Ben Romana DüştüğümdeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin