12. Bölüm

160 15 22
                                    

   Kapıdan çıkarken bana gülümseyen hizmetliye gülümsedim. Kıraç’ı evine bırakmıştım. Ne kadar belli etmese de burnu kıpkırmızıydı ve büyük ihtimalle çok acımıştı. Atahan’la bir yere gideceğimi ona söylememiştim. Bunu ondan gizlediğim içim rahat değildi ama başka seçeneğim de yoktu. Başka türlü bir şekilde engel olmaya çalışırdı. Yorgun olduğu için şanslıydım. Onu yatağına yatırıp bir süre yanında oturarak uykuya dalışını izlemiştim ve şimdi de Atahan’la buluşmaya gidiyordum.

Kıraç'ın bu halde olmasının sorumlusu olan kişiyle vakit geçirmek zorundaydım. Aslında düşününce Atahan’la vakit geçirmek işime yarayabilirdi. Onunla arama koyduğum mesafeyi vakit geçirirken daha da belli edebilirdim. Ve belki bu ona bir şeyleri fark ettirirdi. Boş bir umuttu belki ama gene de denemeye değerdi. Sonuçta benimle olmak ona zarar verirdi ve benim onunla olmamın sonu belliydi. Ölecektim...

Bahçe kapısını açtığımda arabasına yaslanarak bekleyen Atahan gözüme çarptı hemen. Elindeki sigarayı dudaklarına götürürken bakışları bana döndü. Bahçe kapısını arkamdan kapatırken ona doğru yürümeye başladım. Yeni yaktığı belli olan sigarasını içine çekip yere attı. Yerde duran izmaritlere baktım. Kaç tane içmişti o böyle?

“Vazgeçtin sandım.” dedi yaslandığı kaputtan kalkarken.

“Söz verdiysem sözümde dururum.” diye karşılık verdim önünde dururken.

Gülümsediğinde kalbimin ani hızlanmasına karşılık korkuyla bir adım geriledim. Yine oluyordu. Atahan’ı her gördüğümde hızlanan kalbim yine sahneye çıkmıştı. Ben İzem değildim evet. Ama hislerim hala ona aitti. Ve Atahan İzem’in aşık olduğu karakterdi.

“İyi misin? Bir şey mi oldu?”

Endişeyle yüzüme bakarken eliyle nazikçe kolumu tutmuştu. Hemen kendime gelmek zorundaydım. Zoraki bir gülümsemeyle elimi salladım.

“Bir şeyim yok, iyiyim.” dedim. Kolumu elinden kurtarmıştım. Konuyu geçiştirmek adına ekledim.

“Beni ilgilendirmez ama çok sigara içmek seni erken öldürür. Küçük bir bilgilendirme yapayım dedim.” diyerek yere baktım.

Ayağımla yerdeki izmaritleri hafiften ittirdim.

“Endişeli veya üzgün olunca daha çok içiyorsun ister istemez. Erken veya geç ölmekse... Pek umurumda değil sanırım. Geride bırakmaktan korkacağım bir şey yok.”

Gülümseyerek söylemesine karşın gözlerindeki hüzün oldukça belliydi. Atahan İzem’le sevgili olmadan önce böyle birisiydi değil mi? Hayattan ümidini kesmiş, yorgun bir kalp taşıyor diye betimlemişti İzem kitapta Atahan’ı.

Ne diyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ne denirdi böyle birisine?

“Hadi, zaten fazlaca bir zaman kaybettik. Seni götürmek istediğim bir yer var.”

Yanımdan geçip yolcu kapısını açtı. Daha deminki hüzünden sıyrılmış gibiydi. Ya da rol yapıyordu.

“Nereye gidiyoruz?”

Dedim arabaya binerken. Kapıdan kafasını içeri soktuğunda yüzlerimizin yakınlığıyla hemen kendimi koltuğa yaslayıp aradaki mesafeyi açtım.

“Söyleyemem. Sürpriz olmaz o zaman. Ayrıca emniyet kemerini tak güzelim.”

Emniyet kemerimi takarken sadece nefesimi tutup beklemiştim. Bedenim ve zihnim tutukluk yapmış gibiydi.

“Daha yeni bindim, takacaktım. Kendim yapardım yani. Dibime de girdin zaten.”
diye mırıldandım kendi kendime.

Gerçekten bedenim kaskatı kesilmişti ve kalbim o kadar hızlı atıyordu ki akıllı saat takmış olsaydım kalp krizi geçirdiğime dair bildirim verebilirdi. Kulaklarım uğulduyordu resmen.
Gülme sesiyle kafamı ona çevirdim. Atahan kısılan gözleriyle gülerek geri çekildi. Bir eli kapıya yaslanmış şekilde duruyordu.

Ben Romana DüştüğümdeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin