2.gün: Gece Ajanı

33 6 15
                                    

Siyah kapüşonumun da önünü kapattığımda hazırdım. İşte şimdi o süslü Julia değil gerçek bir ajan olarak beni yansıtan siyahlara bürünmüştüm.

Saat çoktan gece yarısını geçmiş 2:30 olmuştu. Bu da harekete geçmek için en iyi saatti benim için. Geç yatan bir insan bile olsa, ki bu evdekiler ilk izlenimime göre gece yarılarına kadar oturan insanlar değildi, bu saatte uyanık kalmazdı herhalde.

Tepeden at kuyruğu yaptığım saçlarımı sıkarak derin bir nefes verdim ve parmaklarımın ucunda yürümeye başladım. Önce sessizce çıktım odadan. Sonra simsiyah koridoru aydınlatan yer ışıkları arasında ilerlemeye başladım. Burası içimi ürpertiyordu. İlk olarak bu kattaki odaları aradım bir şey bulamadım tabi. Bir üst katta da, ki orada aynı zamanda Kenan'ın çalışma odası vardı, işe yarar bir şey yoktu.

Açmadığım son kapıya geldiğimde saat çoktan 5 olmuştu. Derin bir nefes alıp açtım kapıyı. Bu oda onun, yani Sinan'ın odasıydı. Yavaşça içeri adım attım. Buram buram toprak kokusu doldu genzime. Bu kokuyu içime işler gibi çektim. Tuhaf ama rahatsız etmemişti. Yavaşça odanın ortasına ilerledim. Diğer herkes yataklarında olmasına rağmen Sinan odasında yoktu. Bu da her an gelebileceği anlamına geliyordu. O yüzden hızlı adımlarla etrafı karıştırmaya başladım. İlk başta yatağın iki yanındaki komodinleri açtım ancak ıvır zıvırlarla doluydu ikisi de. Dolapta  ise beklediğim gibi bir kasa falan yoktu. Sinirle üfleyerek ayağımı yere vurdum. Bu derece kirle batmış olup çevrelerini bu kadar temiz tutamazlardı değil mi? Mutlaka bir yerde çamur izi bırakmış olmalılardı.

Elimdeki feneri yere tutarak odadan çıkmak için ilerlerken halının kenarına takıldı ayağım ve daha ne olduğunu anlamadan yüz üstü yere kapaklandım. Yaptığım gürültü için kendime kızarken sırt üstü dönerek hemen yanımdaki feneri elime aldım. Tam kalkacaktım ki yanlışlıkla feneri tavana tutmam durmama neden oldu. Çünkü tavanda bir sürü resim vardı. Hayır fotoğraf değil. Elle çizilmiş kara kalem portreler. Ve hepsi de tek bir kadına aitti. Kim olduğunu bilmediğim ancak bana bir o kadar tanıdık gelen bu kadın bir çok farklı şekilde resmedilmiş olsa da o kadar gerçek gülümsemişti ki bu insanlarla böyle bir kadının ne tür bağlantısı olduğunu fazlasıyla merak ettim. Kadının kimliğini öğrenebilmek için feneri tavana tutarak telefonumla fotoğraflarını çektim. Bu sırada duvarda önü kırmızı perdeyle kapanmış bir pano dikkatimi çekti. Ayağa kalkarak ponaya ilerledim ve hızla perdeyi iki yana çektim. Küçük bir kız çocuğu resmedilmişti panoda ki kağıtlara. Ancak kızın yüzü resmedilmemişti. Bu yüzsüz kız içimi ürpertirken tuhaf bir tanıdıklık hissi de veriyordu.

Sinan'ın bu tuhaf odasında daha fazla oyalanmamak adına perdeyi kapayıp hızla çıktım odadan. Ama o resimler beni istemsizce etkilemişti.

Sırtımı odanın kapısına yaslayarak çektiğim fotoğrafları sisteme yüklerken, yakalanma korkusu toz olup uçmuştu sanki. Sistemden bir yanıt almam belki yarım saati bulabilirdi. O yüzden deli gibi atan kalbimi ve o kadınla kızın resimlerinde kalan aklımı sakinleştirmeye çalışarak koca evde bakmadığım tek yere yani bodruma inmeye karar verdim.

Merdivenler de dahil evin her yeri siyah olduğundan çok karanlıktı ve ben feneri bile açmaya korkuyordum. Çünkü Sinan bir şekilde karşıma çıkarsa üzerimde ki siyahlar içindeki bu kıyafetler ve bir fenerle ne yaptığımı açıklayamazdım.
Bunun için gözlerimi sıkıca yumarak ve de duvara yaslanarak indim merdivenlerden. Yani tamamen iç güdüsel.

Sonunda bodruma inip de gözlerimi açtığımda bir kapı daha karşıladı beni. Ama bu kapı aralıktı içeriden evin her yerine tezat beyaz bir ışık sızıyordu dışarı. Yavaş adımlarla kapıya yaklaştım. Kalbim tekrar deli gibi atmaya başlamıştı. Elim kapının kulpuna uzanırken içerden gelen tıkırtılar geri çekilip durmama neden oldu. Aralıktan içeri baktığımda Sinan girdi görüş alanıma önce. Başını aşağı eğmiş ellerini yumruk yapmış öylece dikiliyordu  bembeyaz duvarlara sahip odanın ortasında. Öyle bir ifade vardı ki yüzünde içimde kocaman bir sızı hissettim. Bir an için yanına gitmek istedim, o kadar kuvvetliydi ki bu his... ama bu delilik olurdu.

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin