Acı Tatlı

21 7 6
                                    

Derler ki her kızın ilk aşkı babası, her erkeğin ilk aşkı ise annesidir. Derler ki bir çocuk en çok Anne babasını sever onları örnek alır. Ama işte bazı çocuklar vardır ki ya birinden mahrum kalırlar yada ikisinden. Bizim hikayemizde ben kendi isteğimle ikisinden de kendimi mahrum bırakırken, Sinan babası yüzünden mahrum bırakılmaya zorlanmıştı. Anlamadığım şeyse bir babanın nasıl kendi öz oğlunu bu kadar kanattığıydı. Hangi ebeveyn çocuğunun acısıyla tatmin olurdu ki? bu bizim suçumuz değil. Çünkü seçim şansı verilmemişti ikimize de. Seçim adı altında her iki olasılıkta da aynı sona ulaşacağı planlanmış bir hayat dayatılmıştı. Sonunda iki seçenek vardı bizim için. Ya Sinan gibi kadere boyun eğip, uyuşturucu gibi illetlere bulaşacak, ya da benim gibi savaştığını sanarak kendini kandıracaktık. Peki ortak yönü ne biliyor musunuz tüm bunların? Sonunda hep acı çeken biz olacaktık.

Şimdi hiç bilmediğim bir yerde, terk edilmiş bir fabrikanın ortasında ellerim ayaklarım bağlı bir duvarın dibinde öylece boşluğu izliyorsam, deli gibi aklımı kurcalayan onca soruya bile verecek tek bir cevap bulamıyorsam, o evde, geri de bıraktığım Sinan'ın gözlerimin önünden gitmeyen o kanlar içindeki bedeni yakıyorsa canımı, tüm bunlar benim bir aptal gibi kendimi savaşta kazanan takımın içinde sanmamdandı. Ben o kadar küçümsemiştim ki düşmanımı, onun oğluna yaptıklarına bile kör olmuştum sanki. Ve o da bizi en savunmasız anımızda yakalamıştı. Ne diyebilirim ki kaybetmiştik bu sefer. Baş edememiştik Kenan'la. Oysa kazandığımızı sanmıştım. Ama şimdi Sinan belki de ölmüşken ben esir düşmüştüm en büyük korkuma. Ne yapabilirdim ki?

Açılan büyük demir kapının ardından içeri giren Kenan ve adamları tam karşımda durduklarında boğazını temizledi Kenan. Ve,
-Şimdi kim olduğunu söyle bana! Dedi soğuk bir sesle.
-Ceren. Dedim kuruyan boğazım yüzünden zorla konuşmuştum.
-O kadarını biliyoruz. neden sahte bir hayatla içimize girdin, Sinan mı tuttu seni? Onu anlat. Dedi tersleyerek.
-Hayır Sinan tutmadı. Dedim inadına gülümsemeyi seçerek.
-Kim gönderdi seni peki.

Histerik bir kahkaha attım.
-Sana söyleyecek kadar aptal değilim.
Kabul belki de çoktan Duru rapor geçmiş ve ben kuruluştan atılmıştı. Ama bir ajan olmayı seçtiğinizde size öğretilen ilk şey hiç bir koşulda konuşmamaktı. Ve atılmış olsam da geridekileri satamazdım.
-Sen fazla korkusuzsun sanki? Sana ne yapabileceğimi biliyorsun değil mi? Dedi kendince korkutucu olduğunu düşündüğü bir sesle.
Titrek bir nefes alarak verdim.
-Elinden geleni ardına koyma. Dedim.

Evet bana her şeyi yapabilirdi bu psikopat adam. Ama hiç yaşamadığım şeyler değildi. Vücuduma yüksek voltaj elektrik de yemiştim, günlerce aç susuz bir zindana da kapatılmıştım, tekme tokat dayak da yemiştim, ve sayamayacağım yüzlerce işkenceyi daha tatmıştım. Korkmuyordum o yüzden burada olmaktan. Hayır benim korktuğum şey Kenan değildi. Sinan'dı. Onun ölmüş olduğunu düşünmek beni tarifi imkansız hislerin içine atıyordu. Böyle vücudum buzun içine girmiş gibi titriyor gözlerim yaşarıyordu. Ama hislerin bir tarifi yoktu. Henüz ölen sevgilimin acısı içimi yakarken, Sinan'ın da ölümünü kaldıramazdım.

-Pekâlâ öyle olsun prenses. Dedi Kenan ve adamlarına bir şeyi işaret etti. Anında koşarak arkaya doğru ilerleyen adam geri geldiğinde elinde bir bant ve pense vardı. Gözlerim istemsizce irice acıdığında bir kez daha aynı şeyleri yaşayacağımı bilmek tedirginliğimi arttırdı.
-O halde en hafifinden başlayalım dedi Kenan sırıtarak.
İki adamı kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdığında çoktan kabullenmiştim. Karşı gelmiyor veya kurtulmak için çırpınmıyordum. Ve bu tepkisizliğim Kenan'ı çok daha hırslandırıyordu. Çünkü benden bağırıp çağırmamı, ona küfretmemi bekliyordu.
Ancak en büyük tepkinin tepkisizlik olduğunu unutuyordu.

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin