Vatan Sağ Olsun

24 7 8
                                    

-Evet çok güzel. Bu günlük bu kadar yeter Ceren hanım. Diyen hemşirenin yardımıyla yürüyüş parkurundan indim. Ve yine hemşirenin yardımıyla biraz ötede ki tekerli sandalyeye oturdum.
-Teşekkür ederim. Dedim bu sırada hemşire gülümseyerek beni odama götürüyordu.

Uyanmamın üzerinden 5 gün geçmişti. Bana kalsa çoktan kendimi toparlamıştım ama annemler aynı fikirde değildi. Onlara kızamıyordum da. Yaşadıklarımızdan sonra bir kez daha acı çekmemi istemiyorlardı. Ancak Kenan içeri girene kadar duramazdım. Çok bile beklemiştim. Ekip sürekli teyakkuz halinde olduklarını ancak hala ona ulaşamadıklarını söylemişti. Buna rağmen Sinan'ın annesini bulmuş olabilirlerdi. Yarın akşam annesini kurtarmak için bir operasyona çıkacaklardı ve ben bu operasyona katılmayı gerçekten istiyordum. Ancak artık işin içine dahil olan ailemi tehlikeye atmayı göze alamazdım. Büyük ihtimalle Kenan çoktan ailemden haberdar olmuştu. Bu nedenle dün gece herkesten gizli oturup mit müsteşarını mail atmıştım. Evet biz mit ajanı değil gece ajanlarıydık. Ancak Türkiye cumhuriyeti içerisinde ki her ajan bir yerde mite ve de savunma bakanlığına bağlı çalıştığından bu tür konularda müsteşarla iletişime geçmemiz gerekebiliyordu. Sonuçta bir ajan olarak yapacağımız her şey mit müsteşarından soruluyordu.
Bende o yüzden gizlice mail atmıştım ona. Çünkü ailemin haberi olsaydı asla izin vermezlerdi.

Müsteşardan bana geri mail gelmemişti. Ancak oturup usanmadan yazdığım tüm o şeylerin neticesinde bu devletin boş duracağını düşünmüyordum. Sözlerimin dikkate alınacağından emindim.

Sonunda odama geldiğimde bir kez daha Sinan'ı buldum karşımda. Uyandığımdan beri çok fazla konuşmamıştık. Bana en son uyandığımda sarılmış ve gülümsemişti. Ancak o günden bu güne her gün bıkmadan usanmadan yanıma gelse de konuşmuyordu. Gerçi bende konuşmuyordum. Belki de aylar önce yaşadıklarımız aramıza görünmez duvarlar örmüştü ve biz o duvarları kıramıyorduk. Daha doğrusu kırmak için uğraşmıyorduk. Ama artık bu can sıkıcı bir hale gelmişti.

Hemşire yatağa uzanmama yardım ettikten sonra odadan çıktı. Bense daha fazla dayanamayarak Sinan'a döndüm.
-Sinan? Dedim kararsız bir sesle.
Anında başını kaldırıp yüzüme baktı. Gözlerinde tuhaf bir parıltı vardı.
-Efendim? Dedi heyecanla.
-Neden her gün buraya geliyorsun?
Gözlerindeki parıltı sönerken,
-Rahatsız etmek istememiştim. dedi.
Sıkıntılı bir nefes verdim.
-Öyle demedim zaten.
Belli belirsiz bir gülümseme yayılırken yüzüne,
-O halde ne demek istedin? Diye sordu.
-Her gün buradasın. Belki de ekibimden ve ailemden çok daha fazla seni görüyorum. Tamam ama neden konuşmuyorsun. Varsın ama yoksunda. Seni görüyorum ama duyamıyorum. Ve bu çok sinir bozucu olmaya başladı. Dedim içimdekileri sonunda dökerek.
Derin bir nefes aldı.
-En azından sorduğun sorulara nefret ettiğin adam tarafından cevap alıyorsun Ceren. Oysa ben 1 ay boyunca sesini, bakışını, gülüşünü hatta benimle ettiği kavgalarını bile özlediğim, kadından hiç cevap alamadım. Sen nefret ettiğin adamın sesini duyuyorsun ama ben sevdiğim kadının sesini duyamadım. Sen 5 gündür bunu tadıyorsun bense 30 gündür. Söylesene hangisi daha sinir bozucu. Dedi ve yutkunarak bakışlarını kaçırdı.

Ne söyleyeceğimi bile bilemezken beynimde "sevdiğim kadın" sözcükleri yankılanıyordu. İçimde bir yerlerde bir şeyler parçalanırken varlığını unuttuğum küçük kız çocuğu deli gibi tepiniyordu. Sahi en son ne zaman o kız çocuğunu hissetmiştim? Ne yazık ki hatırlayamıyorum.

-Ben senden nefret... Dedim ve sustum. Çünkü devamında 'etmiyorum' diyecektim. Ama aklıma son kavgamızda " senden nefret ediyorum. " dediğim geldi. İşte şimdi çok daha iyi anlıyordum hislerini. Sevdiği kadının nefretini kazanmıştı. Ve ben en başından beri korkak, pislik, cesaretsiz diye aşağıladığım adama aşık oluyordum. Tamam kabul ettim işte. Ben Sinan'a çok feci tutuluyordum. Ama buna hazır değilim. Belki de sırf bu yüzden onu gözümde düşürmek için aşağılamış ve benden nefret etmesini sağlamaya çalışmışım. Belki farkında bile değildim. Ama içimde ki o kız çocuğu çıkmak için çırpındıkça onu içeri acımasızlığımla göndermiştim. Şimdi düşününce güçsüz kalmaktan korktuğum için herkesin canını yakan biri olduğuma göre asıl korkak ve pislik ben olmalıydım. Öyle ki sırf kendi duygularımı inkar etmek için bencilce, çocukluğu çalınmış bir adamı çocukluğum ile vurmuştum. Oysa ben 18 yaşına kadar çocuk olmayı başardığım halde o 8 yaşından beri çocuk olmayı bırakmıştı. Buna rağmen o annesi ve belki benim için tüm o işkencelere dayanırken, ben 3 gün yaşadığım işkence sonucunda ölümle yüzleşecek kadar güçsüzdüm. En başından beri aşağıladığım adamdan çok daha fazla aşağılıktım.

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin