polis ve suçlu

17 5 14
                                    

Güneş uzakta ki dağların ardında semaya yükselirken ben balkon demirliklerine yaslanmış sessizliği dinliyordum. Doğa yeni uyanıyordu.  İnsanlar her şeyden habersiz sıcacık yataklarından henüz kalkıyordu belki. Ama ben uyamamıştım bu gece. Nasıl uyuyabilirdim ki? Karşımdaki bu sessiz doğa birazdan büyük bir kıyamete seyirci olacaktı. İşimin en sevmediğim yanı akan kanlar olsa da sonunda iyilerin kazanacağını bilmek yüreğime biraz olsun su serpiyordu. 

Demirliklerden geri çekilip içeri girdim yavaşça. Ateş yatağın kenarına oturmuş silahını temizliyordu. O da benim gibi sabaha kadar uyumamış ve beklemişti. Makyaj masasının karşısına geçip saçlarımı tepeden sıkıca bağladım. Çantam da yedek kıyafetlerim olduğundan biraz önce banyoda üzerimi değiştirmiştim. Siyah bir tayt ve siyah tişört bir elbiseden daha uygundu tabi. Tek kötü şeyse yanımızda çelik yelek yoktu. Ekipler hazırlıklı gelecekti ama büyük ihtimalle onlardan biriyle karşılaşana kadar çoktan çatışmaya girerdik. evet tehlike bizim için yüksekti ama biz bundan kaçacak değildik. Belime sıkıştırdığım silahı kontrol edip Ateşe döndüm.

-Hazır mısın? Dedim ama bu sorudan çok bir onaylamaydı.

-Her zaman... dedi Ateş başını hafifçe yana eğerek.

- O halde başlıyoruz. dedim ve telefon ekranımdaki koda tıkladım. Anında köstebeğe bildirim gidecek böylece operasyon başlayacaktı.

Ateş ve ben silahlarımızı hazır konuma getirip oda kapısının önünde beklemeye başladığımızda şu an dışarda olanlar istemsizce gözümde canlanıyordu. Büyük ihtimalle bir grup ajan eğitimli adımlarla ön kapıya yaklaşırken bir grup ajansa bahçenin arka duvarından atlamış ağaçları siper alarak ilerliyordu. Henüz bir silah sesi duyulmadığına göre fark edilmemişlerdi. ne olur ne olmaz dikkat dağınıklığı oluşturmamak için ekiple teması kestiğimizden bize direk bilgi ulaşmıyordu. Sadece hazırlanmamız için zaman vermiş ve bu sırada da telefon aracılığı ile bilgi aktarmışlardı. Ancak ben onay gönderdikten sonra aramızdaki son bağda kopmuştu.

-Korkuyor musun? yani direk şeytanın yuvasındayız ve savunmasızız. Ayşin hanımı evden çıkarmak bizim görevimiz. Evet diğerleri adamları oyalayacak ama Ayşin  hanımı da korumasız bırakacaklarını düşünmüyorum. Dedi Ateş tedirgin bir sesle.

- Öyle ve haklısın biraz korkuyorum. Diğerleri dışardakileri etkisiz hale getirip içeri girene kadar başımız çok kötü belaya girebilir. Ama beni bilirsin Ateş korkularımın üzerine gitmek gibi kötü bir huyum var. Dedim başımı sallayarak. Sonra bakışlarımı kapıya çevirdim. 

Birkaç saniye sonra sessizliği gürültüyle sonlandıran kurşun sesi kulaklarımıza ulaştı. İlk kurşunu hangi tarafın ateşlediğini merak etsem de ne yazık ki bunu hiç bir zaman öğrenemeyecektim. Ateşle kısa bir bakışma sonrasında dile getirmesek de ikimizde aynı  şeyi düşündüğümüzden hızla kapıyı açıp silahımı kaldırdım ve odadan çıktım. Artık silah sesleri her yandaydı. Hemen arkamdan gelen Ateşin varlığı kendimi biraz daha güvende hissetmemi sağladığından hızla merdivenlere ilerledim. Bu sırada yukarı çıkan bir adamı son anda fark etmiş  ve ani bir refleksle silahı ona çevirip ateşlemiştim. Tüm bu olanları o anlarda idrak edemesem de ne yazık ki sonra canımı çok yakacaktı. Vurulan adam geri sendeleyip merdivenlerden yuvarlanmaya başladığında onu önemsemeyerek yukarı çıkmaya devam ettim.

Tahmin ettiğimiz gibi üst katta 6 adam Ayşin teyzenin odası önünde nöbetteydi. Ateşle birlikte onları etkisiz hale getirmemiz kolay oldu. Kapının kilidini silahın arkasıyla vurarak kırdım. Hemen sonra içeri girdim. Aynı Kenan'ın evi gibi bu oda da tamamen siyah dekor edilmiş, küçücük pencerelere sahip ve oldukça kasvetli bir odaydı. Pencereler siyah kalın perde ile tamamen kapatıldığından içeri gün ışığı girmiyordu. Odanın tam ortasına konumlandırılmış çift kişilik yatakta boylu boyunca uzanan bir kadın kadın vardı. Ve ne yazık ki o kadın Ayşin teyzeden başkası değildi. 

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin