3.gün : Geçmişin İzleri

30 7 4
                                    

Bana Ceren demişti...
Öyle değil mi?

-Sinan? Dedim bir kez daha. Burukça gülümsedi.
-Neredeydin güzelim? Neden gelmedin. Oysa mesafeler bizi ayıramazdı. Dedi gözünden bir damla firar ederken.
-Özür dilerim. Dedim ağlayarak.
-Hani canım yandığında gelip sen saracaktın yaraları mı? Ama gelmedin.
-Özür dilerim.
-Annem öldüğünde en çok seni bekledim. Yine gelmedin.
-Özür dilerim. Dedim hıçkıra hıçkıra ağlayarak.

Şu raddeden sonra kendime kızsam da görevi tehlikeye atsam da, yıllarca ailesine hasret çeken  biri olarak geçmişten bir tanıdığa karşı tüm duvarlarımı yıkmak istemiştim belki de. "Ceren kim?" demem gerekirken ben sadece özür diliyordum.

-Ceren? Dedi iç çekerek. Öyle bir bakıyordu ki yüzüme yüz binlerce farklı anlam çıkardı o bakışlardan ama tek bir kelimeyle bile anlatılamazdı.

Vücudumu dik tutmakta oldukça zorlanıyordum. O yüzden ellerimi yere koyarak destek almaya çalıştım. Tabi yer kan gölü olduğundan şimdi Sinan'ın kanı bulaşmıştı elime. Bu sefer Sinan uzattı elini ve dokunmaktan korkarcasına yanağımı okşadı.
-Eğme başını. Ne olur konuş benimle Ceren. Ben hep bu odada aydınlığın içinde battım karanlığa. Hep tek başımaydım, büyük bir suskunluk içinde. Dedi.
Her cümlesinde acı çekerek nefes alıyordu.
-Ve her seferinde yine tek başıma çıktım bu odadan her seferinde kendim sardım yaralarımı. Her seferinde ise  sen gelirsin diye bekledim. Gelmedin. Diye devam etti ve titrek bir nefes aldı.
-Gelemezdim. Dedim sonunda konuşmaya cesaret ederek.

-Neden? Diye sordu sadece.
-Gelemezdim çünkü ben öldüm Sinan.
Kaşlarını çatarak yüzüme bakıyordu. Bende devam ettim.
-Sen gittin. Ben bittim. Dedim derin bir nefes alarak.
-Sonra bir gün biri çıktı karşıma. Yeniden kalktım ayağa. Sevdim. Bir başkasını sevdim. Çok sevdim. Ama ona doya doya bakamadan geçirdiğim bir hastalık gözlerimi aldı benden. Yıllar... Yıllarca aydınlığın içinde karanlıktaydım ben. Tek başıma hareket edemiyordum bile. Sonra ne oldu biliyor musun? Kaza geçirdik. O öldü. Ölürken gözlerini bana verdi. Kalbini de. Ben de öldüm tabi. Kaçtım. Gittim. Herkes öldüm sandı. Sanıyor. Bense yeniden başladım. Bir mafya evlat edindi beni. Julia dedi bana. Öyle işte. Dedim.

Belki son anda kendimi toparlamasaydım her şeyi açıklardım ona. Ama hayır o kadar değildi. İçim acısa da ona güvenemezdim. Çünkü ne o benim ilk aşkım çocukluğumdu. Ne de ben o küçük kızdım.

Tebessüm etti.
-demek ki hayat ikimizi de ağır yaralamış.
-sanırım öyle. Ama hayat kimi yaralamaz ki? Dedim derin bir nefes vererek. Neden sonra aklıma gelen şeyle kaşlarımı kaldırarak sordum.
-Peki sen nerden anladın?

Romantik komedi filmlerinde olsaydık eğer "gözlerin hala aynı, bakışların hiç değişmemiş." gibi şeyler söylerdi belki. Ama hayır romantik komedide değildik. Kaldı ki biz komediden çok ağır bir dramın içindeydik. Ayrıca gözlerimde artık benim değildi.

-Çok değişmişsin. Hem görünüş hem kişilik olarak. Tamamen farklı birisin. Dedi ve yutkundu.
-Bakışların, saçların, boyun, kilon, kokun... Gözlerin... her şeyinle çok farklısın hatta kolundaki yara izini bile estetikle kapattırmışsın belli ki. Bunca kendini değiştirmişsin ceren. Ama bir şeyi atlamışsın.
-Neyi? Diye sordum kalbim deli gibi atarken.
-Kolyen hala boynunda. Belli ki Onu çıkarmamışsın. Dedi bakışlarıyla açıkta kalan boynumu işaret ederek. Elim yavaşça kolyeye giderken bir kez daha yutkundum. C&S harflerinin kazındığı kelebek şeklinde bir kolyeydi.
-Onu hiç çıkarmadın. İlk beni şirkette ziyarete geldiğinde gördüm onu. Boynunda öyle bir parlıyordu ki görmemek imkansızdı. Önce emin olamadım. Bir sürü kopyası vardır dedim. Ama sonra seni kurtarmaya geldiğimde arkasındaki yazıyı gördüm. O an dedim ki bu cerenin kolyesi. Ama bu kızda ne işi var.

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin