final

51 6 24
                                    

-Ajan kurbağadan köstebeğe!

-Dinlemedeyim kurbağa.

-Kekler fırından çıktı mı?

-Sipariş hazır. Köstebekten Ateşe servise başlayabilirsin.

-30 saniye içinde mutfaktayım.

Köstebeğin aman pardon Ceyhun'un fırından yeni çıkardığı keki tam önüme bırakmasının üzerine ben  amerikano'yu hazırladım ve tepsiyi mutfağa giren Ateşe uzattım. Ateş siparişleri götürürken ben de diğer tezgâh da süslediğim pastamın başına geçtim. 

Zamanın da bir bilgin demiş ki "zaman su gibi akar geçer." eskiden bunu şiddetle reddederdim çünkü  eski hayatımın o düzensiz ve acı dolu anlarında zaman benim için asla geçmezdi. Son 10 yılım özlem dolu geçmiş olsa da asla acı dolu değildi. Bir kere Sinan cezaevine girdikten hemen sonra istifa dilekçelerini bakanlığa göndermiş ve son görevimiz olan yerimize geçecek ajanları seçmek için arayışa başlamıştık. Bu arayışımız başarıyla sonuçlandığında kendi çaylaklarımızı eğitmiş ve resmi olarak üstle tüm bağlantımızı kesmiştik. Kabul edelim ilk başta yeni hayatımıza uyum sağlamakta zorlandık ancak insanoğlu doğası gereği her şeye alışır. Öyle ya da böyle eli kanlı tehlikeden tehlikeye atlayan nice şehit vermiş olsak da kahramanlıkları asla bilinmeyecek olan onca gece ajanının arasından ayrıldık. 

Ancak her ne kadar eski bizden eser kalmadı demek istesem de yukarı da da okuduğunuz üzere bazı şeyleri değiştiremezsiniz. Evet bir ajan değiliz ama hala Duru bizim akıl hocamız, ben hala kurbağayım ve onlar hala Ateş, köstebek ve güneş... 

Çaylaklarımızı eğittikten 3 yıl sonra İstanbul'a  yakın bir kıyı kasabasına taşındık. Elbette ailelerimiz de bizimle geldi. Küçük ama sevimli bir kafe açarak orayı işletmeye başladık. Kasabaya uyum sağlamak yeni hayatımıza alışmaktan çok daha kolaydı bizim için. Açıkçası burayı sevmiştim. Buraya taşınmamamızın bir diğer nedeni de her fırsatta İstanbul'a Sinan'ı ziyarete gidebiliyor olmamdı. Eğer Sinan yanımızda olsaydı büyük ihtimalle gideceğimiz yer İstanbul'dan oldukça uzak bir yer olurdu. 

-Ceren? Gözde kolumu sertçe dürttüğünde daldığım düşünce aleminden çıkarak ona döndüm. Gözde, Güneş yani Mert'in eşiydi. Bundan beş yıl önce tanışmış ve evlenmişlerdi. Bir oğulları olmuştu. Ve dahası Gözde şu an Mert'in kızına da hamile.

-Bir şey mi oldu Gözde? 

-Evet oldu kuzum.

-Ne?

-Çok önemli bir şeyi unutmadın mı sen?

-Ne?

-Ooooo uçmuşsun kızım sen. Geç kalıyorsun geç. Bir de trafiğe takılırsan görürüm seni. dedi. 

Geç kalıyordum. Geç kalıyordum!!!!

Hızla arkamı dönüp tezgahın altından bir pasta kutusu çıkardım ve pastayı kutuya koydum. Üzerimde ki önlüğü yırtarcasına çekip çıkartırken,

-Mutfağı Mert toplar. dedim ve pastayı kucağıma aldım.  Kucağım da ki koca pastayla kapıyı açmakta zorlandığımdan sırtımla ittirerek araladım. Koşarak kafeden dışarı çıkarken Güneş affedersiniz Mert arkamdan bağırıyordu. 

-Koş kızım koş. Ve bize kardeşimizi getir. 

Mert'in bu sözleri kocaman gülmeme neden olurken kafenin önünde elinde bir bardak suyla bekleyen Ayşin teyze ve anneme kısaca selam verip motoruma ilerledim. O suyu arkamdan dökeceklerinden o kadar emindim ki... Pastayı motorun koltuğunun altında ki gizli bölmeye koyarak kaskımı kafama geçirdim. İtiraf edeyim hala kaskı kullanmayı sevmiyor ve genelde takmıyordum da. Ancak uzun yola giderken takmamak bana yüksek bir ceza ile geri dönüyordu. Eh ne diyelim artık gizli bir ajan olmadığımdan dokunulmaz da değildim.  Daha motoru çalıştıramadan Serra koşarak yanıma geldi. 

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin