Savaş Ve Aşk

22 7 8
                                    

Su ve ateşin hikayesini bilir misiniz siz?
Bir çok kitap yazmış daha önce bu hikayeyi...

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında;
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa.
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
hayatıma anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa; al demiş:
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de,
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu.
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını...

Duyduklarım öyle bir anda sindirilecek şeyler değildi benim için. Ve eminim o da duyduklarını sindiremiyordu. Bitmişti, gitmişti, yıkılmıştı her şey. Görev, geçmiş, gelecek hiç bir şeyin önemi yoktu sanki o an. İkimizde acı çekiyorduk. İkimizde bir harabeydik. Ölümle yaşam arasında ince bir çizgideydik. Araf'taydık belki de. Araf'ta...

-Peki şimdi ne olacak? Dedi acı dolu bir sesle.
-Görevimi yapmak zorundayım. Yemin ederim babanı yakalayıp müebbet almasını sağlayacağım anneni kurtarcam. Ama... Dedim ve sustum. Çünkü devamı benim canımı da yakıyordu.
O devam etti benim yerime.
-... Ama beni kurtaramazsın bu cehennemden değil mi? Dedi.
-Özür dilerim Sinan. Özür dilerim. Ama polis öldürdün sen. Uyuşturucuya bulaştın ve daha bilmediğim bir çok suç işledin. Tabi iyi hal ve diğer bir çok etken cezanı hafifletecektir ama seni kurtaramam. Dedim ve bir damla yaş aktı dakikalar önce kuruyan göz pınarlarımdan.

Kocaman elini yanağıma koydu ve baş parmağı ile o yaşı sildi. Öyle nazik öyle hassas dokunuyordu ki, kendimi porselen bir bebek gibi hissettim.
-Ağlama. Ben cezamı çekmeliyim zaten. Bunları hakkettim. Dedi. Sonra ekledi.
-Hem artık... bundan sonra babama karşı bende senin yanındayım. Onu daha çabuk bitirmen için her şeyi yaparım. Dedi.
Gülümsedim.
-Söz ilk işim anneni bulmak olacak dedim.
Gülümsedi burukça.
-Ama Sinan bana yardım etmek istiyorsan gerçekten önce kendini koru lütfen. Babanın seni bu hale getirmesine izin verme. O iğrenç uyuşturucuyu içme. Lütfen. Dedim kararla.
-Zor. Çok zor be ceren. Dedi acı dolu yüzüyle.
-Değil. Zor değil. Ama ne var biliyor musun? Sen alışmışsın. Uyuşturucuyu kastetmiyorum. Sen bu hayata alışmışsın. Her şeye boyun eğmişsin. Annem için savaşıyorum diyorsun ya, hayır Sinan sen savaşmıyorsun, sen annen yerine dayak yemeği seçiyorsun. Susuyorsun. Sesini çıkarmıyorsun. Sen, sen sadece kendini feda ediyorsun ve bunun adına savaş diyorsun. Ben senin için de  savaşmayı kabul ediyorum Sinan. Peki sen? Sahte savaşını bitirip, gerçek bir savaş açmayı göze alabiliyor musun?
-Ceren ben...
-Hayır sus. Sus ve dinle. Ben bu odadan çıkacam. Ve olan her şeyi beynimden silicem. Bana anlattıklarını sana anlattıklarımı... Çünkü bunları Cerene anlattın. Ajan olan  Julia'ya değil. Üsse bildirmiycem bunları. Ama savaştan da vazgeçmeyeceğim. Sen ya şimdi elimi tutar benimle çıkarsın ve savaşı başlatırsın ya da geride kalır bu evi ve Kenan'ı nasıl yıktığımı bir seyirci gibi izlersin. Dedim ve sustum.

Gözlerime hayranlıkla bakıyordu Sinan. Ben içten içe uzattığım elimi tutması için dua ederken o beni şaşırtmadı ve elimi sıkıca tuttu.

___________________

O odadan ve geçmiş acı hatıralardan çıkalı henüz bir kaç saat olmuştu. Sinan'ın yaralarına pansuman yapmış, ve dinlenmesi için yatağa yatırmıştım. Sonra bundan böyle ne olacağını düşünmeye başladım.

KELEBEĞİN ÖLÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin