BÖLÜM 20

38 13 3
                                    

Bir haftadır düzenle birbirini takip eden mesajlar ve her gün okul çıkışı saatinde çalınan kapıma inatla hiçbir ulaşım girişimine cevap vermiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir haftadır düzenle birbirini takip eden mesajlar ve her gün okul çıkışı saatinde çalınan kapıma inatla hiçbir ulaşım girişimine cevap vermiyordum.

Attığı mesajlarda bahsetmemesine rağmen her gece sahile gittiğini de hissediyordum nedensizce.

Bir hafta boyunca yaşadığım sessizlik sadece evin içine sinmişti, beynimin içi savaş alanından farksızdı fakat en sonunda toparlayabilmiștim içimi. Ve tabii duygularımı da.

Ben Haksız Özgürlüğümün, Küçük Sürgünü'ydüm.

Omuzlarıma gelen saçlarımı dört santim kestirdiğim kuaförden çıktığımda saatin okul çıkışına denk gelmesi benim ayarladığım bir şeydi.

İki üst sokakta kalan evime doğru ilerlerken kulaklıklarımı takmıştım yine.

On beş dakikalık yürüyüşün ardından tam sokağıma dönerken aniden bir şeye çarpmam sonucu yere, dizlerimin üzerine savruldum.

Boğazımdan fırlayan acı feryadı kulağımdan çıkmış kulaklıklar sayesinde kendim de duymuştum.

Sızlayan avuç içlerime aldırmamaya çalışarak başımı kaldırdığımda ilk gördüğüm bisikletiyle yerden kalkan ve özür dilemeye çalışan çocuk, ikinci gördüğüm şey ise bana doğru koşan Cihangir'di.

Eh, bugün zaten onunla karşılaşmayı planlıyordum ama hey! Böyle değil...

Dizlerimden akan sıcak sıvıyı hissederken çocuğa dönüp sorun olmadığı ile ilgili bir şeyler geveledim.

Çocuk bisikletine binmeden onu götürürken Cihangir çoktan yanıma gelmişti.

Yerden kalktığımı gördüğünde "Kıpırdama dur!" diyerek beni durdurmuş ve ne olduğunu anlamadan bir kolunu dizlerimin altından bir kolunu da sırtımdan geçirerek kucaklamıștı.

Apartmanın önüne varana kadar bana çarpan çocuğa kızdı. Merdivenleri çıkmaya başladığında kucağıma bıraktığım, soyulmuş ve yer yer kızarmış avuç içlerimi gördüğünde yumuşacık bir sesle "Çok acıyor mu?" Diye sordu. Ona bakmadan başımı iki yana salladım. Ona bakmadım çünkü acıyordu.

Derin bir iç çektiğinde kapının önüne gelmiştik.

"Anahtarın nerede?"

"Hırkamın cebinde."

Bir bacağını iki merdiven yukarı koyup beni dizinin üzerine oturttuğunda, "Geldik zaten, kendim girebilirim." dedim.

İçimden bir his bırakmayacak dedi. Ve bırakmadı da. Bir eli cebime ulaşıp anahtarı kavradı ve uzanıp kapıyı açtı. Kapıyı eli ile ittikten sonra tekrar kucağına aldı ve içeri girdik.

VECEL •yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin