"Elbet uzlaşır bu iki yakam bir gün tamam da
O gün ben kalır mı bu etten bedenden arda?
Neyine lazım olam bu dünyanın?
Olsam da olur burada eminim ben olmasam da..."Ayaklarım kalabalık sokağa nisbetle ıssız adımlar atarken, kulaklığımdan taşan şarkının sözleri zihnimin boş duvarlarında orada oraya çarpıyordu. Kısa saçlarım her zamanki gibi
kapüşonlumun içindeydi. Onları asla uzatamadığım gibi açık bırakıp kendi sevdiğim gibi de kullanmıyordum.Hayır... kullanamıyordum.
Ne zaman kullanmak istesem içimden bir şeyler boğazıma tırmanıyor, orayı delik deşik ediyordu.
Sert bir rüzgar yüzüme çarparken adımlarımı hızlandırıp okulun bahçesine girdim. Bu okul, bu bahçe ve bu insanlar bana eziyetti. Neyin bedelini ödüyor olduğumu bilmek çektiğim
cezamı daha katlanabilir yapar zannediyordum fakat alakası bile yoktu.Geçmiş, geçmiş ve gitmiş olabilirdi fakat zamanında attığı pençenin geride bıraktığı zehir hala daha intikam alıyordu benden.
Ben masum değil miydim? O zaman neyin bedelini ödüyordum?
Zehrin bedeli, dedi zihnimin derinlerinden bir ses. Elinden hayalleri alınan küçücük bir kız
çocuğunun bedeli.O çocuğun bana ihtiyacı vardı. Ama ben küçük bir kız çocuğunun katiliyken nasıl ona yardımcı
olabilirdim ki?Olamazdım. Tıpkı artık kimsenin bana yardımcı olamayacağını bildiğim gibi.
Okulun demir kapısına yüklenirken karşı taraftan açılınca birden omuzumdaki yük hafiflemişti.
Bir kapının neden bu kadar ağır olabileceğini düşünmeyi bırakalı uzun zaman oluyordu.
Gözlerimi kaldırıp beni bu ağır kapıyla olan münasebetimden kurtaran kişiye baktım.Ya da kişilere.
Cihangir Kiram ve Enes Turakçın.
İtici olduğunun gayet farkında olduğum boş bakışlarımdan birini onlara yönlendirip sessizce
yanlarından sıyrıldım. Üç katı hızlı bi şekide tırmandıktan sonra hızlı adımlarla sınıfa gidip
çantamı bıraktım. Kulağımda sızlayan müziğe dikkatimi verirken bela tayfanın üyeleri henüz
sınıfta değildi.Başımı sıraya yaslayıp kollarımı etrafına sardım. Ders vaktine henüz yarım saat vardı ve yarım saatte gece doyamadığım uykuma bir şekilde dalabilirdim.Anonimden yazan o insan sadece kendince bir fikir yürütmüş olabilirdi fakat ben gerçekten de
Narkolepsi hastasıydım. Aşırı uyuma hastalığı. Hayatımı oldukça çok etkilemese bu hastalığı
sevebilirdim aslında, gerçi bu halde bile sevmediğim pek söylenemezdi. Ne de olsa uyku
dertlerimden kaçmak için kitaplar ve müziklerle aynı kategorideydi.Sakin ritimli bir şarkı kulaklarımı doldururken bilincim yavaş yavaş kapanıyordu. Ta ki başımı
koyduğum masa aniden sallanana dek.Ani bir sarsıntıyla neye uğradığımı şaşırırken başımı kaldırıp kulaklıklarımı çekip çıkardım sertçe. Hale yüzünde saçma bir sırıtışla bana bakarken Esma kaşlarını kaldırmış 'ups, bilerek oldu ama yanlışlıkla olmuş gibi yapacağız...' ifadesiyle duruyordu. Bu ifadeyi biliyordum. Nereden mi? Hadi ama... her seferinde bunu yapıyordu. Ne kadar saçma bir halde durduğunu fark etse bunu yapmaktan vazgeçer miydi? Sanmıyordum.
"Uyandırdık mı ya? Kusura bakma..." Ucunu açık bıraktığı cümlesinin devamını getirmemi ve
onunla kavga etmemi beklediğinin farkındaydım fakat bunu yapmayacaktım. Ona onun gibi
zehirli bir dille geri dönüş yapmayacaktım asla. Daha fazla ileri gitmediği taktirde tabii...
Yüzüme sahte olduğunun gayet belli olduğu bir gülümseme yerleştirdim. "Uyumuyordum, sorun
değil." Masanın üzerine fırlattığım kulaklığımı elime alıp parmaklarıma dolarken Hale'nin göz
devirdiğini göz ucuyla görebilmiştim. Esma'nın koluna girip duvar kenarındaki sırasına
giderlerken Enes'in yerinde oturduğunu gördüm. Hemen yanında Cihangir oturuyordu ama şu an yerinde değildi. Onların arkasında Hale ve Esma oturuyordu ve onların arkasında ise Burak.Okulun gözdesi olan muhteşem 5'li. Bana göre bela tayfa.
Aslında hepsiyle ayrı ayrı derdim yoktu fakat bana bulaşan genelde onlar oldukları için hiçbirini birbirinden ayırmıyordum. Hale ve Esma yerlerine oturduklarında önüme dönüyordum ki gözlerini Hale'nin sarı, uzun saçlarından ayırıp bana döndüren Burak'la göz göze geldim. Bana buz gibi bir bakış attı. Boş bir ifadeyle önüme dönerken önce Cihangir ardından da tarihçi İsmail hoca sınıfa
girdi.Elimdeki kulaklığı sıranın altına bırakırken elime çarpan sert cisimle kaşlarımı çattım.
Hoca sınıfı selamladı ve masasına oturup siyah çantasından kitaplarını çıkarmaya başladı. Ben
de o sırada sıramın altındaki sert cismi masanın üzerine çıkardım. Bir kitap. Kaşlarım çatılırken bu kitabın kime ait olabileceğini düşünüyordum. Kapağını açıp ilk sayfasına
baktığımda donakaldığımı hissettim.Kirpi gibisin çocuk
Her tarafın diken
Kim elini uzatsa
Delik deşik
Üstelik
Sen de kan içindesin-Atilla İlhan
Kirpi gibisin fakat sen de kan içindesin Fezâ. Sadece içinde boğulmak üzere olduğun kuyudan
kurtarmak istiyorum seni. Uygulamayı indir, beni engellemeni engellemeyeceğim.Gnadenschuss
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VECEL •yarı texting
Historia CortaGnadenschuss: bana ne yaptığını görüyor musun küçük sürgünüm? Gnadenschuss: kalbimi bir sen böyle çarptırabiliyorsun...