Sahilde, her zaman oturduğum bankta ve bu sefer Cihangir ile beraberdim.
Hafta sonuydu. Teyzem gideli üç gün olmuştu. O adamı görüşümüzün üstünden geçeli dört gün. Önce o adamı görüşüm, sonra teyzemin gidişi ve en son Hale'nin nefret saçan bakışları derken gözlerim tekrar ışığını kaybetmişti. Sadece Cihangir'in yanında parıldıyorlardı.
Hale eskisinden daha agresifti ve üstelik sadece bana karşı değil, herkese böyleydi. Bir ara Esma ile bile kavga ettiklerini görmüştüm. Cihangir'e ne kadar değer verdiğini biliyordum az çok. Muhtemelen şimdi de onu elinden aldığımı düşünüyordu. Hatta onu bu kadar çileden çıkaran şeyin de bu olduğunu düşünüyordum.
"Hale ile konuşmanız lazım." diye mırıldandım. Yan yana oturuyorduk. Kolunu omzuma attığında bende başımı omzuna yaslamıştım. "Biliyorum." dedi. Sesi sıkıntılıydı. "Sakinleşmesini bekliyorum ama o daha da hırçınlaşıyor."
"Seni elinden aldığımı düşünüyor. Yani... en yakın arkadaşıyla bir daha eskisi gibi olamayacağını, muhtemelen."
Sıkıntıyla verdiği nefesi duydum. "Anlayamıyorum. Hale böyle biri değildi. Ya da öyleydi de ben mi göremedim? O benim küçük kız kardeşim gibiydi, gerçekten tanıyamamış olmak istemiyorum kardeşimi."
Yutkunmaya çalışırken gözlerimi kapattım. Farkında olmadan kucağımdaki ellerimle oynamaya başlamıştım. "Tüm hikayeyi bilmediğin için, bunu anlayamazsın, Cihangir. Sadece bir kere anlatacağım. Başka türlü kaldıramam. Lütfen kesmeden dinle beni." yerinde ciddiyetle doğrulduğunda omzundaki başımı kaldırmadan derin bir nefes aldım ve başladım anlatmaya.
"Annem ve babamın ne zaman öldüğünü bilmiyordum o zamanlar. Aysima teyze bir pedagog ile beraber anlatmışlardı bunları. Bebekken yetimhaneye bırakılmışım ve Aysima teyzeler evlat edinmek istemişler beni. Aslında bırakılmak değil. Yani bilinçli bir terkediliş değil. Bir kazada ölüyorlar biyolojik annem ve babam. Haliyle yetimhaneye gidiyorum. Neyse işte. Aysima teyze ilk hamileliğinde sıkıntılı dönemlerden geçiyor ve doğumda da bazı komplikasyonlar oluşuyor. Bu yüzden Hale'den sonra bir daha çocuk sahibi olamayacağını öğreniyor. Hale'nin tek çocuk olmasını istemiyor ama. Bu yüzden bir karar veriyorlar ve evlat edinmek istiyorlar. Hale bir yaşındaymış o zaman, bense henüz birkaç aylık." burnumu çekerken anlatmaya devam ediyordum. Sol elim sağ elimin üstünü öyle bastırarak sıvazlıyordu ki derim acımaya başlamış ve muhtemelen kızarmıştı.
"Hale ile çok iyi anlaşıyorduk. Tabii ki iki kardeş, iki arkadaş arasında olan kavgalar, gürültüler, sitemler bizde de oluyordu ama yine birbirimizden biz anlardık bir. Aysima teyze ve... ve o adam da o zamanlar bize hiçbir şey hissettirmiyorlardı. Üvey evlat olduğumdan haberim yoktu bile. Sonra biraz daha büyüdük, okula gidecek yaşa geldik neredeyse. O adam bizi seviyordu. Yani, Hale'yi daha farklı beni daha farklı seviyordu, o zamanlar anlamıyordum. Babamızdı o sonuçta ve ben zaten çocuktum. Aklım ermiyordu. Nasıl bilebilirdim ki?"
Anlatamayacağımı, en azından biraz susman gerektiğini fark ettiğimde yutkunarak sindirmeye çalıştım. Sinmiyordu. Sindiremiyordum. Yaşadıklarımı sindiremiyordum, dindiremiyordum.
"Şşşt, gel buraya."
Cihangir'in kollarının arasına girdiğimde, ayazda kalmış bir serçe gibi titremeye başladığımı fark etmiştim. Anlatmak iyi gelmiyordu. Bunca zaman, bunca insan yanılmıştı. Anlattıkça kötü olmamın başka açıklaması olamazdı.
Boynundan gelen o kendine has kokusunu içime çekerken anlatmaya devam ettim.
"Okula başlayacağım zamanlar, evlatlık olduğumu açıkladılar. Evlatlık olduğum için beni farklı seviyor sandım. Hiç anlamadım Cihangir, yemin ederim hiç anlamadım. Sonra okula gitmeye başladık-" hıçkırmaya başladığımda kollarının arasında küçücük kaldım. "Öğretmenim anlattı, Cihangir öğretmenim anlattı- hemen, hemen anladım ama ne yapacaktım ki?"
Saçımı okşayan elini hissettiğimde daha da hıçkırmaya başladım. "O hiç böyle okşamadı saçlarımı, Hale'nin saçlarını okşadığı gibi okşasın istedim ama yapmadı!"
"Cihangir, hiç okşamadı saçlarımı. Ben hala beni seviyor sandım."
"Geçti güzelim, geçti birtanem, geçti..." boğazımdaki yumru gitmiyordu ama hiç, nasıl geçmişti?
Geri çekildiğini hissettiğimde montunun yakalarına tutundum. Başımı göğsüne gömdüğümde, beni bir felaketten korumak ister gibi sıkıca sardı. Yüzümü görmesini istemediğimi anlamıştı. Derin derin nefesler aldım. "Aysima teyzeye anlattım. Başta inanmak istemedi. Ama sonra daha dikkatli olmaya başladı. O adam bizi yatıracağı zaman hep kapıya geldi geceleri. Sonra, odamızda kocaman bir ayıcık vardı, kamera yerleştirmiş oraya. Her şeyi görmüş. Bizi aldığı gibi ayrıldık evden. O adamı şikayet etti. Sonra da boşandı. Beni görmeye dayanamıyordu ama. Ona, o adamı hatırlatıyormuşum. Kocasının öyle biri olmasını kabullenememiş falan... Beni tekrar yetimhaneye bırakmak istedi yıllar sonra. İşte o zaman da teyzem çıktı ortaya. Hale ile ayrıldık. Lisede tekrar bir araya geldiğimizde de bana böyle davranmaya başladı. Meğer Aysima teyze babasını kötü bilmesin, hayal kırıklığına uğramasın diye anlatmamış hiçbir şeyi. O-onun için babasına iftira atan üvey kardeşi olarak kalmışım hep."
Yutkunduğumda, Cihangir'in göğsünün titrediğini fark ederek duraksadım. Hayır, hayır ağlıyor olamazdı. Ağlamamalıydı. Geri çekilmek istediğimde kollarını daha sıkı sararak beni engelledi. Görmemi istemiyordu. Tıpkı benim gibi. Göğsümün orta yerinde durmadan kanayan bir yaraya bir şişe kolonya boşaltmışım gibi yandı içim. Bu dünya, bu insanlar, bu acılar göğsüme batan bir dikenden farksızdı. Çıplak elle göğsüme dalsalar, çekip çıkarsalar kalbimi yerinden, yine böyle acır mıydı bilmiyorum. Acının her türlüsünü, her türlü süslü kelimelerle tasvir edebilirim size. Ama benim acıma kalbi böyle titreyen bir çocuğa nasıl içimin gittiğini anlatmak istesem, gene de anlatamazdım.
Sağ elimi kaldırıp yüzüne götürdüğümde, yanağı avuç içime dolmuştu. Baş parmağıma değen sıcak sıvıyı sildim. Yanağını sevdim. Sonra boynuna sarıldı kollarım.
O, beni bir felaketten korumak ister gibi sarıldı. Ben ona bir felaketten sağ çıkmış gibi sarıldım.
Sonra arkamda bir hıçkırık sesi duydum.
Geri çekilip baktığımda ilk karşılaştığım şey Cihangir'in kızarmış gözleriydi. Arkamı döndüğümde ise onu gördüm. Onu ve kedileri.
Hale'yi ve onun bendeki anısına ithafen beslediğim kedileri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VECEL •yarı texting
Short StoryGnadenschuss: bana ne yaptığını görüyor musun küçük sürgünüm? Gnadenschuss: kalbimi bir sen böyle çarptırabiliyorsun...