Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Söylemiştim işte. Söylemiş ve rahatlamıştım. Çaktırmamaya çalışarak derin derin nefesler almıyor ve tepkisini gözlemliyordum. Üç büyük adımla beraber dibimi geldiğinde yutkunarak başımı kaldırdım. Kollarını kaldırıp ellerini enseme yerleştirdiğinde ihtiyaçla beline sardım kollarımı.
Okyanus mavileri yüzümde, fazlaca gözlerimde dolaşıyor cümlelerimin doğruluğundan pay arıyordu. Ve ben, asla gizlemeden, kalbimdeki hisleri gözlerimle anlatmaya çalışıyordum ona.
"Yalan söyledim, demiştin." Dedi bir süre sonra. Başımı yavaşça iki yana salladım. "Anonimini başka biri sandığın için yalan söylediğini, aslında kimseyi sevmediğini söylemiştin."
"O da yalandı," dedim. Utanmıştım bu kadar yalana ev sahipliği yapan dilimden. "Sadece... korkmuştum. Belki de hislerin sadece hoşlantıdan ibaretti ve farkında değildin, bilemiyordum. Beklemek istedim. Ve görmek. Benim için neler yapacağını görmek istedim Cihangir. Benim için çabaladığını görmek, hislerinin gerçekliğini görmek."
Gözleri kısılırken sordu. "Ne zamandan beri?"
Alt dudağımı ısırdım. "Hani kütüphanenin orada düşüp bacağımı yaralamıştım, sende gelip yardım etmiştin. Yara bandı yapıştırmıştın yarama."
"Okula ilk geldiğin zamanlardı!" dedi dehşet ve şaşkınlık içinde. "Fezâ, o zamandan beri olduğunu mu söylüyorsun?"
"İlk o zaman başlamıştı. Sonra sınıfta seni gördükçe, sesini duydukça, mimiklerini, hareketlerini izledikçe... arkadaşlarınla anlaşma şeklin, öğretmenlere karşı saygın, bazen komik biri olup tüm sınıfı kahkahalara boğarken bazen buz gibi olup bakışlarınla bile asla konuşmayışın, okyanus gibi gözlerine baktıkça... boğuldum durdum işte sende. Kendi içimde halletmeye çalışıyordum."
"Ama halledemiyordun, değil mi?" diye sordu.
Başımı salladım. Bir süre sessiz kaldık. Baş parmakları yanaklarımı okşarken elleri boynumdaydı. "Hani... sen de demiştin ya bir kere, anonimken. İlk günden beri, yani öyleymiş diye..." dediğimde gözlerinde dalgalar vardı. Başını salladı.
"O günden beri, Fezâ. Dizine yara bandı yapıştırdığımda dolu dolu gözlerinle, o güzel sesinle bana teşekkür ettiğinden beri. O günden beri seviyorum seni. O günden beri sürgünüm sana."
Başımı salladığımda gözlerindeki dalgalar şiddetlendi. Yutkunduğumda başını üstüme eğmişti. İçime kesik bir nefes çektiğimde yavaşça gözlerim kapandı. Onun da gözlerini kapattığını, biliyordum. Kısa bir süre sonra dudaklarını hissettim. İşte benim cennetim, tam burada başladı. Yumuşak dudakları benimkilerin üstünde dans etmeye başladığında ruhlarımız da yeni, yepyeni bir şarkıyla dans etmeye başlamıştı.
Artık haksız özgürlüğüm değil, ruhumun özgürlüğüydü.