Düşünmemeyi tercih ederek tepsiye yerleştirdiğim çorbayı yanına götürüp sehpaya bıraktım.
"Bu ne?"
Yorma Minho, yorma.
"Kelle paça çorbası işte. İstediniz ya."
"Yo, ben öyle bir şey istemedim. Sen bana mantar çorbası yap."
Tanrım, sen bana engel ol. Engel ol ki şu kaynar çorbayı kafasından ağaşı dökmeyeyim...
________
İstediği mantar çorbasını yaptığımda sonunda zorlamadan içtiği için şükrettim.
Biraz daha zorlasaydı eğer, kaçıp gidecektim.
Kimi kandırıyorum? Tabi ki gitmeyecektim.
"Başka bir şey istiyor musunuz Bay Lee?"
"Bana Minho hyung de. Evimde ev sahibiyim, öğretmen değil."
Gerçekte de pek öğretmen değilsin...
Bu söylediğine pek şaşırmadım. Sadece birkaç gün öncesinde olsa şaşırırdım belki ama şimdi değil.
Zaten kaza yapmasına sebep olduğum için, gerçekten pişmanlık duyduğumu anladığından beri bana karşı daha iyi davranıyordu.
Belki de kendimi çok suçlamamı istemediği içindi. Ya da belki, bana acıdığı için.
"Peki hyung. Başka bir isteğin olduğunda seslenebilirsin."
Yukarı çıkmak için arkamı döndüğümde adımı seslenmesiyle durdum.
"Efendim?"
"Gelsene, biraz konuşalım. Sıkıldım."
Kısık sesle -onun duyamayacağı kadar- ofladım. Karşısındaki koltuğa oturdum ve ellerimi birbirine kenetledim.
"Ne konuşalım hyung?"
Kaşlarını kaldırdı ve ukala bir tavırla güldü.
"Neden evimde kaldığını konuşabiliriz mesela."
Boğazımı temizledim.
Bu konuyu sürekli birilerine anlatmaktan sıkılmış olsam bile ona anlatmak zorundaydım. Kardeşimi çok özlediğim için her konuşmamda gözlerim doluyordu ve onun karşısında ağlamayı hiç istemiyordum.
Haklı olarak evinde kalma sebebimi öğrenmek istiyordu.
Ama belki, küçük bir ihtimal salağa yatarsam kurtulabilirdin.
"Şey, izin verdin ya hyung. Kalabilirsin dedin."
"Evet ama neden izin verdim?"
"Bilmem, neden izin verdin?"
İç çekti.
"Anlatacağım demiştin Jisung."
"Neyi?"
Kaşlarını çattı. Gerçek sinirini biliyordum. Bu yüzden kaşlarını çatsa bile gerçekten sinirli olmadığını anlayabiliyordum.
"Sırf meraktan teklifini kabul ettim. Uzatma da anlat çabuk."
Bu sefer kaşlarımı çatan taraf bendim. Meraktan kabul etmediğini biliyordum. Çünkü ihtiyacı vardı. Tek başına bu evde asla yaşayamazdı.
Pekala diğer arkadaşları ona bakabilirdi belki.
Çok uzatmamayı seçtim.
"Tamam. Kısaca anlatacağım."
Dikkatle dinlediğine emin olduktan sonra başladım.
Kısaca anlatacağım desem bile her şeyi en ince ayrıntıya kadar, her detayıyla anlatırken ağlamaya başladım.
O an karşısında olduğum kişi umrumda olmadı.
"O benim kardeşim diyorum yok! Gayim diyorum o hiç yok! Ne istiyor bu adam anlamadım ki eğeğeğeğeğeğeğ!" (agliyomus guya ozur dilerim)
Bir süre ağladıktan sonra kendime gelerek gözyaşlarımı sildim.
"Öyle işte."
Hiçbir şey olmamış gibi konuşmama şaşkınlıkla baktığında gülümsedim. Yalandandı, çok belliydi.
"Kardeşinle en son ne zaman konuştun?"
O kadar anlattığım şeyden sonra bu mu?
"2 hafta önce. Mesaj atmıştı iyi olduğuna dair. Ben, o yazmadan yazamıyorum. Telefon başkasının elinde olabilir. Onu tehlikeye atamam."
Kafa salladı. Telefonunu eline aldı ve birisini aradı.
"Bana ev adresini söyle Jisung."
"Ne? Neden?"
"Acele et!"
Bağırmasını beklmiyordum. Sıçramamı umursamadan adresi söyledim.
Telefonu açtığında, karşıdaki kişiye adresi söyledi.
"O evdeki genç kızı al ve benim evime getir Hyunjin."
Telefonu kapattığında şaşkınlıkla ona baktım.
Hiçbir şey anlamadığımı farketmiş olacak ki bana bir açıklama yapma gereği duydu.
"Kardeşini nasıl o evde bıraktın sen? Senin yapmadığını yapıp onu yanına getiriyorum işte. Ne bakıyorsun?"
Neden tüm her şeyi anlattığım halde, hakkımda hiçbir şey bilmiyormuş gibi konuşuyordu hala?
Acaba gerçekten ben mi abartıyordum? Hayatım o kadar da berbat değil miydi?
Ne olursa olsun, beni biraz anladığını düşünmüştüm. Hayal kırıklığıyla ona baktım.
"Onu vereceklerini mi sanıyorsun?"
Çok emin bir şekilde kafa salladı.
"Verecekler."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun hyung?"
Alayla güldü ve bacağındaki alçının biraz üstünü kaşıdı.
"Hyunjin'i tanısaydın, sen de emin olurdun."
Cevap vermedim.
Gerçekten, belki de bir kaç saat içerisinde kardeşim yanımda mı olacaktı yani?
İnanmak zor geliyordu.
Hayatımın zorlu geçen tüm yıllarını ona, kız kardeşime sığınarak geçirdim. Ve ondan hiç ayrı kalmadım.
Ama o evden çıktığımdan beri bir ayı aşkın bir süre oldu ve ben onu hiç görmedim.
Şimdi gerçekten birkaç saat sonra onu göreceksem, ona sarılacaksam; şu karşımdaki düşüncelerimden habersiz kendini rahatsız eden alçılarla uğraşan adama sonsuza dek minnettar kalacağım.
Ve tabi, bahsettiği adama. Hyunjin'e.
"Jisung?"
"Hm?"
"Bana mantı açsana."
Siktir ya.
∵
Bolumu uc saat fizik calistiktan sonra, sunger bob izleyerek yazdim hatam varsa affola
ŞİMDİ OKUDUĞUN
chemistry, minsung ✓
Fanfiction" Senin, benim hayatımda hiçbir yerin olmaması gerekirdi. „ ~ yan shipler: changchan, hyunlix ~ @themoonnie bu ficteki en büyük destekçim. ~ |250622| |091023|