Çenemdeki parmağını birkaç kez hareket ettirdikten sonra bıraktı ve arkasını dönüp hızlıca uzaklaştı.
O çoktan gitmiş olsa da kaç dakika öylece kapının önünde durdum bilmiyorum.
Tek bildiğim artık kafamın daha da karışık olduğu.
________Yemek yemiş olduğum için defalarca şükrettim çünkü midem öylesine bulanıyordu ki bugün muhtemelen bir şey daha yiyemezdim.
Mideme garip bir şeyler olduğu için iki saat önce dakikalarca kusmuştum ama yine de tok hissediyordum bu yüzden şanslıydım.
İnkar edemezdim, Minho'nun yaptığı o son hareket; yanağımı öpmesi dengemi yeterince bozuk değilmiş gibi daha da bozmuştu.
Şimdi koltuğumda oturmuş üzerime aldığım battaniyemle ders çalışıyordum ama asıl düşünmem gereken başka bir üniversiteye nasıl bir haftada geçiş yapacağım olmalıydı.
Büyük kimya kitaplarımı kapatıp ofladım. Aklımı toparlayamıyordum bir türlü.
Bugün ikinci kez kapım çaldığında çok üşeniyor olsam da kalkıp kapıyı açtım.
"Hyunjin? Felix?"
Beklediğim son kişiler bile değildi onlar.
"Merhaba Ji. Sen sormadan söyleyeyim evini Minho'ya sorarak buldum. Seninle çok önemli olduğunu düşündüğüm bir konu hakkında konuşmaya geldim. Sen ne düşünürsün bilmem ama ben söylemem gerektiğini düşündüm."
Ben daha gelmelerine şaşıramamışken peşpeşe söylediği şeyler içime bir heyecan doldururken onları içeri aldım.
Dağınıklıktan dolayı özür dilediğimde önemli olmadığını söylediler. Felix her zaman ki gibi pek konuşmamayı tercih ediyordu.
Onlar için birer kahve yaptıktan sonra yerime oturdum.
"Sen neden içmiyorsun?"
Felix'in sorusuna karşılık gülümsedim ve biraz rahatsız olduğumu söyledim.
"Ee, ne konuşacaksın Hyunjin? Merak ediyorum."
Kafa salladı ve koltuğun yaslanma yerine oturup ayaklarını oturma yerine koydu. Biraz hiperaktiflik vardı bu yüzden şaşırmıyordum.
Ellerini sevgilisinin saçlarına sürtüp okşarken konuştu.
"Uzatmayacağım. Gerçek aileni buldum."
Birkaç saniye duraksadım. Gerçekten de uzatmadan pat diye söylemişti. Eğer bir şey içiyor olsaydım muhtemelen şu an boğulurdum.
"Ne?"
"Bayağı işte, aileni buldum. Soyadı Han olanları."
Neden böyle bir şey yaptığını düşünüyordum.
"Senden böyle bir şey istemedim."
Beni başıyla onayladı.
"Biliyorum. Kızma hemen. Aileni bulurken amacım aileni bulmak değildi. Yani,"
Karmaşık olduğunu fark etmiş olacak ki az önce çıktığı koltuğun tepesinden indi ve normal bir şekilde oturdu.
"Ben hayatıma giren insanları araştırırım. Bu sadece bir huy. Haliyle seni de biraz araştırdım. Yanlış anlama, bu zamana kadar herkesten zarar gördüm ve bunun olmaması için çabalıyorum."
Geldiğinden beri birkaç kelime dışında konuşmayan Felix onun yerine devam etti.
"Aslında sessizce zararsız olduğuna emin olup hayatımıza devam edecektik ama tesadüf eseri aileni bulunca, bunu seninle paylaşmamız gerektiğini düşündük."
Hyunjin onu küçük bir mırıltıyla onayladı ve bana bir kağıt uzattı.
"Bunlar onlarla ilgili ufak tefek bilgiler. İster yırt at, ister yüzleş. Tamamen sana kalmış."
Bugün hayatımın en zor günlerinden birini geçiriyordum. Önce Minho'nun hareketleri ve söyledikleriyle kafamı karıştırması, şimdi bunlar...
Ellerimi yüzüme yaslayıp derin bir of çektim. Sarılmaya ihtiyacım vardı. Kızkardeşime ihtiyacım vardı.
Birkaç kez sıvazladıktan sonra ellerimi yüzümden çektim.
"Keşke bunu bana hiç söylemeseydin."
Koltukta biraz öne kayıp omzuma birkaç kez patpatladı.
"Bilip söylememem doğru olmazdı dostum."
Haklıydı aslında. Kimseye kızamazdım şu an. O da kendince doğru olanı yapmıştı. Bana düşen ona teşekkür etmek olurdu.
"Haklısın. Beni bilgilendirdiğin ve kararıma saygı duyduğun için teşekkür ederim Hyunjin."
Bakışlarımı Felix'e çevirdim.
"Sana da teşekkür ederim Felix."
Genişçe gülümsedi.
"Rica ederim Jisung."
Kahveleri bittiginde Felix onları mutfağa götürdü ve Hyunjin de onunla birlikte ayağa kalktı.
"Biz artık gidelim öyleyse. Senin düşünmeye, kafanı dinlemeye ihtiyacın var bence."
Bu ihtiyacım olan tek şeydi.
Onlara defalarca kez daha teşekkür ettikten sonra düşünmeye devam ettim. Başım çatlıyordu.
İhtiyacım olduğunu düşündüğüm Yoona gelip konuşmak istese de onu reddetmek zorunda kaldım. Olanları henüz kendim sindirememişken ona anlatmak zor gelebilirdi.
Akşam on bire doğru tekrar zil çaldığında neredeyse ağlayacaktım.
Artık kimseyi istemiyordum. Artık hiçbir şey öğrenmek istemiyordum. O kadar bunalmıştım ki ben daha kapıya gitmeden yaşlarım akmaya başlamıştı.
Kapıyı açtığımda gördüğüm yine oydu. Minho.
"Jisung o şerefsiz üvey baban yaymış ok--- Hey? Neden ağlıyorsun?"
Hızla yüzümü avuçlayıp yaşlarımı sildiğinde bu ilgisini düşünemeyecek kadar yorgundum.
Üstelik saniyeler önce bana verdiği bilgi daha da ağırlaştırmıştı beynimi.
Ondan gördüğüm ufacık bir şefkat tüm duygularımı karman çorman etmiş ve hıçkırarak ağlamama sebep olmuştu.
Kollarını bana sardığında reddetmedim.
Başımı omzuna yasladım ve böyle olmamın en büyük sebeplerinden biri olan o'na sarılarak ağladım.
∵
su an cok mutsuzum yks kapatilsin fak
ŞİMDİ OKUDUĞUN
chemistry, minsung ✓
Fanfiction" Senin, benim hayatımda hiçbir yerin olmaması gerekirdi. „ ~ yan shipler: changchan, hyunlix ~ @themoonnie bu ficteki en büyük destekçim. ~ |250622| |091023|