everyone learned

617 106 24
                                    

Ve ben hep, inatla parlayan gözlerinden nefret ettiğimi düşündüm.

Fakat şu an bu düşünceden pek emin değilim.

Sanırım o kadar da çok nefret etmiyorum.

Gözlerinden, kokusundan, sesinden....
Ondan.
________

2 Hafta Sonra

"Yoona geç kalacağız ya of!"

Bir yandan ayakkabılarımı giymeye çalışıp diğer yandan kardeşime bağırıyor ve aynı zamanda elimdeki tostu bitirmeye çalışıyordum.

"Geldim geldim."

Çoktan giyinmiş hatta süslenmiş hatta ve hatta ayakkabılarını bile evin içinde giyinmişti.

Kendi kahvaltısını da çoktan bitirmişti bu yüzden bir saattir hızlı olması için bağıran ben olsam da şu an tam olarak hazır olmayan kişi de bendim.

Hızlıca tüm tostu ağzıma soktum ve çantamı aldım.

"Gidelim."

Ağzım doluyken konuştuğum için iğrenç bir görüntü ve anlaşılmaz bir sese maruz kalan kardeşim yüzünü buruşturarak evden çıktı.

Sabah sabah konuşmayı pek sevmediği için sessizce müziğini dinleyen kardeşimi okuluna bıraktıktan sonra kendi üniversiteme gitmek için yola koyuldum.

Biraz uzak olduğu için evden erken çıkmalıydım. Paramı toplu taşımaya harcamak şu an için gereksizdi.

Ancak uzun yolculukların da sürekli düşünmek gibi kötü yanları vardı.

Üstelik düşündüğüm şeyin Minho olması onu daha da kötü bir hale getiriyordu.

Acaba bugün okula gelecek miydi?

İki haftadır onun dersine o iyileşmeden önce giren hoca girmeye devam ediyordu. Dönen dedikodulardan döneceğini anlamıştım ama bu olacak şeyin zamanıyla ilgili bir fikrim yoktu.

Aslında iyileştiği ilk gün bile oldukça sağlam yürüyordu. Bu kadar uzatması mantıklı gelmese dahi iyice hazır hissetmek istemiş olabileceğini göz önünde bulundurarak anlıyordum.

Okula döndüğünde bana nasıl davranacaktı? Yine eskisi gibi her şeyim gözüne batacak ve derslerden atılacak mıydım? Yoksa onunla ilgilendiğim günlerin hatrına iyi geçinmeye mi çalışacaktı?

Tüm bu soruların cevabının birkaç dakika içerisinde acı bir şekilde yok olacağını bilseydim şayet, bugün asla gitmezdim okula.

Bahçede birkaç öğrencisiyle konuşan Minho'yu gördüğümde ilk soruma çoktan cevap bulmuştum. Geri dönmüştü.

Gözleri birkaç saniyeliğine bana kaysa da hiçbir tepki vermeden öğrencilerine geri döndüğündeyse bir belirsizliğe daha sürüklendim. İyi miydik, kötü mü? Ya da normal?

Kendi kendime omuzlarımı silktikten sonra büyük kapıdan içeri girdim ve bakışların odağı olmayı bekledim.

Oldum da.

Ama bu kez biraz daha farklıydı. Bazıları yüzünü buruşturarak, bazıları kaşlarını çatarak bakıyordu bana.

Öncekinin aksine hiçbirinin bakışlarında kıskançlık yoktu. Tiksinti vardı. İğreniyorlardı.

Yutkundum.

Yavaşça bana çokta kötü bakmayan bir çocuğun yanına adımladım.

"Bir şey sorabilir miyim?"

Benden daha uzun ve yapılı olsa da alt sınıf olduğunu belli eden sevimli bir suratı vardı. Gözlerinin eşsiz görüntüsüyle oldukça farklı bir havası vardı.

Şaşkın şaşkın yüzüme baktı birkaç saniye.

"Aa, merhaba. Jeongin ben. Birinci sınıfım. Sorabilirsin tabii."

Heyecanlanıp sormadığım sorulara da cevap vermesine karşılık gülümsedim. Birkaç saniyeliğine gerginliğimi alıp götürdüğü için ona bir ara teşekkür edecektim.

"Şey, beni tanıyor musun bilmiyorum ama--"

"Han Jisung. Tanıyorum tabii. Seni tanımayan yok ki hyung."

Gergince güldüm. Beni tanımayan yoktu elbet. Çok sevilen(!) bir öğrenciydim sonuçta.

"Bana biraz tuhaf bakıyorlar Jeongin. Bilirsin, hakkımda sürekli bir dedikodu döner. Bu sefer ne olduğunu merak ediyorum. Acaba sen biliyor musun?"

Ensesini kaşıdı ve beni başıyla onayladı.

Çekindiği belliydi.

"Mm, hyung. Şey hakkında... Senin yönelimin--- hakkında."

O an başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim. İnsanlardan gizlediğim bir şey değildi ama okulda yayılmasından en çok korktuğum şeydi bu. Çünkü okulun müdürü dünyanın en homofobik insanıydı ve bunu öğrendiğinde beni göndermek için elinden geleni yapacağını çok iyi biliyordum.

Yumruklarımı sıktım anında dolan gözlerime engel olamadan. Sinirlenince ağlamak gibi boktan bir huyum vardı işte.

Beni en çok üzen bu şeyi bilen tek kişinin Minho olması oldu.

Sorumun cevabını almıştım. İyi veya normal değildik. Kötüydük. Bulduğu ilk fırsatta beni mahvetmişti.

Ona her şeyi anlattığım halde benim hakkımda bildiği bu sırrı tüm okula yaymıştı. İşte o böyle biriydi. Nankör ve acımasız.

"Hyung iyi misin? Lütfen üzülme, ben ve kız arkadaşım seni destekliyoruz. Bizim gibi bir sürü öğrenci de vardır mutlaka."

Ben ve kız arkadaşım seni destekliyoruz.

Tam o an yanımıza gelen kızıl saçlı kız sevgilisi olmalıydı.

"Chaeryeong, biz onu destekliyoruz değil mi?"

Zeki kız hızlıca olayı anlamış olacak ki başını salladı.

"Kesinlikle!"

Beni desteklemeleri ne yazık ki hiçbir şey ifade etmiyordu.

Tek kurtuluşum olan eğitim hayatım tehlikedeydi ve ne yapmam gerektiğini kesilikle bilmiyordum.

Titreyen elimi Jeongin'in omzuna koydum ve hafifçe sıktım.

"İkiniz iyi ki varsınız. Gitmeliyim."

Bir cevap beklemeden yanlarından ayrıldım. Hiçbir şey olmamış gibi dersimin olduğu sınıfa girip oturmaktan başka bir çarem yoktu.

Benden kısa süre sonra tüm sınıf doldu ve profesör de sınıfa giriş yaptı. O bile bana iğrenç bakıyordu.

Hızlıca derse giriş yaptığında iç çektim. En azından her şey normal ilerliyordu. Şimdilik...

Müdürün hızlıca dersliğe girmesini ve adımı söylemesini beklemiyordum. Ancak bu olduktan sonra beni kendi odasına çağırmasını beklemiştim. Koridorun ortasında bağırması ve tüm öğretmenlerin sınıflarından çıkması beklediğim şeyler arasında kesinlikle değildi.

bu bolumden sonra olaylar cok hizli ve beklenmedik gelisecek

ilkkk kez bu fic icin heyecanlıyım ha

mmmmuuuuuahh

chemistry, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin