15- İş

154 12 7
                                    

Medya; Gece & Ateş

Bölüm geciktiği için üzgünüm. Defalarca denememe rağmen yazamadım ve en sonunda ortaya böyle bir bölüm çıktı. Okuyorsanız lütfen oy vermeyi unutmayın ve fikirlerinizi belirtmekten çekinmeyin. Ne düşündüğünüzü bilmek benim için önemli. :)

İyi okumalar! :*

"Beni gerçekten yakıyorsun beyaz atlı prens."

Söylediğim şeyle bir an duraksadı. Ne olacağını beklerken elini saçlarımın arasına daldırıp karıştırdı ve dudaklarını alnıma bastırdıktan hemen sonra yataktan kalktı. Kendime bile söyleyemediğim şeyleri utangaçlığı bir kenara bırakıp söylemiştim ve o sadece birkaç şey dışında beni yanıtsız bırakıp gidiyordu öyle mi? Yataktan atlayıp kapıdan çıkmadan önce kolundan tutarak bana dönmesini sağladım. Soru dolu bakışlarını üzerimde hissettiğimde bir şeyler söylemek istedim ama yine o utangaç halime dönmüş gibiydim. Acaba az önceki cesaretimin yatakla falan mı bir ilgisi vardı?

Garip düşünceleri savmak istercesine kafamı sağa sola sallayıp yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim. Ne yapmam gerektiğini bilmediğimden kollarımı vücuduna sarıp başımı göğsüne yasladım. Kalp atışlarını dinlerken aklıma buz pateni yaptığımız gün söylediği "Güzel görünce güzel atıyor demek ki." cümlesi gelince gülümsememe engel olamadım. Olmak da istemiyordum zaten, mutluydum böyle.

"Gitme." dedim kedi gibi çıkan sesimle. Aslında söylemek istediğim şey bundan çok daha fazlasıydı ama dudaklarımdan başka bir kelime daha dökülmemişti. Beni dünyadan koparıp başka dünyalara götürecek olan kelimeleri istiyordum. İhtiyacım olan şeyi biliyormuşcasına belimdeki elini saçlarıma çıkardı. Usul usul okşarken bacaklarımın eriyip beni taşıyamayacağından korkmuştum. Neyse ki beklediğim gibi olmamış birkaç saniye sonra benden ayrılıp yüzümü avuçları arasına almıştı.

"Gitmezsem ikimiz de yanacağız. Bana ne yaptığının gayet farkındasın küçük cadı."

Burnumu sıkıp kapıdan çıkıp gittiğinde bununla da yetinmem gerektiğini söyledim kendime. Bana birçok kez bugün duymayı istediğim o sihirli sözcüklerini sıraladığında sadece kuru bir teşekkür veya minik bir gülümsemeyle karşılık verirken bir gün onları duymak için uğraşacağım aklımın ucundan bile geçmemişti. Hayatta her şey ne kadar da çabuk değişebiliyordu böyle.

***

"Koş koş koş!"

Duyduğum şeyle daha ne olduğunu anlamadan kolumdan tutulup çekilmeye başlanmıştım. Kolumu pek de nazik olmayan ellerden kurtarmaya çalışırken bir yandan da neden koştuğumuzu bilmesem de koşmaya devam ediyordum. Arkamdaki çocuk seslerini duyabiliyordum ama kafamı çevirip bakarsam büyük ihtimalle dengemi kaybedip yeri öperdim. Bu yüzden bütün dikkatimi kolumda duran ele verdim. "Can bıraksana kolumu ya! Hem neden koşuyoruz biz!?" Çimlerin olduğu tarafa doğru koşmaya devam ederken bacak kaslarım yorgunluk bayraklarını çekmeye başlamışlardı. Kolumu aniden bıraktığında dengemi sağlamak için bu kez ben onun kolunu tutmuştum.

"Islatın çocuklar!"

Bağırarak söylediği cümlenin hemen ardından yaklaşık on tane çocuğun su tabancalarını bana yöneltip kahkahalar eşliğinde sıkmaları bir olmuştu. Can'ın arkasına geçtiğimde onlar da benimle birlikte diğer tarafa gelmişler ve onu ıslatmamaya dikkat ederek sularıyla beni ıslatmaya devam etmişlerdi. Böyle olmayacağını anladığımda kolumu çekip çimenleri ezdiğim gerçeğini göz ardı ederek hala sızlayan bacaklarıma rağmen yeniden koşmaya başladım. Can'ın kahkahalarını duyduğumda sinirle dişlerimi sıkıp ayaklarımı yere vurdum. Durduğumda çocuklar da benimle birlikte durmuş, büyük ihtimalle yüz ifademden çekindikleri için su tabancalarını indirmişlerdi. En yakınımda duran sarışın oğlanın tabancasını alarak içinde kalan suya baktım. İşimi görecek kadar kaldığına sevinmiştim. Can'a yaklaşıp tabancayı yüzüne hedef alarak sıktım. Daha ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başladığımda arkamdan bağırdığını duyabiliyordum.

Gerçek (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin