2- Yok

1.4K 50 3
                                    

Medya: Gece'nin arabada söylediği şarkı

İyi okumalar! :*

Düşünmek tam bir eziyet haline geldiğinde, ne düşündüğümü bile hatırlamadığım zamanlarda tek kurtarıcım Can olurdu. Saatlerce bir çizim için uğraşır, en ince ayrıntısına kadar kafa yorardım ve sonunda uyuyakalırdım. Masanın üzerinde uyuduğum geceler yatağımda uyuduklarımdan daha fazla bile olabilirdi. Masada uyumuş olmama rağmen sabah yatağımda uyanıp yanı başımda özenle hazırlanmış bir kahvaltı bulurdum. Tabii hemen yanında her sabah yazdığı güzel sözlerle dolu bir de not olurdu.

Son bıraktığı not öncekilere benzemiyordu. Ölmek üzere olan bir adamın son sözleriydi bunlar. Kelimeler onun kelimeleri değildi, belli bir çizgide bile durmuyorlardı. Her biri zincirlerini kırıp kaçmak ister gibiydi. Şuan benim de tek istediğim kaçmaktı. Nereye gittiğimi, neden gittiğimi, gittikten sonra ne yapacağımı düşünmeden, arkama bile bakmadan kaçmak...

Kağıda son kez bakıp diğer eşyaların yanına koyduktan sonra ne zaman aktığını bile fark etmediğim gözyaşlarını elimin tersiyle silerek arabayı çalıştırdım. İhtiyacım olan tek şeyin biraz kafamı toplamak ve sürekli aklımda dönüp duran sorulara cevap bulmak olduğuna karar verince dağ evine doğru sürmeye başladım. Yol olduğundan daha uzun gelmeye başladığında rastgele bir radyo kanalı açıp bekledim. Can ile karoke yaptığımız gece söylediğimiz şarkı çalmaya başlayınca buruk bir şekilde gülümsedim ve eşlik etmeye başladım.

Ne kağıt kalemsiz olmayı bilir ne de ben sensiz kalmayı

Neden bir dert biter diğeri gelir ateştir bu iyi bilir yakmayı

Kuşları anladım da senin kanatların yok nasıl uçtun da gittin

Kırık cam misali hatalarım acıtır seni böyle mi kaybettim

Bul beni kaybolmuşum izim silinmiş dilim suskun susmuşum

Bak bana mahvolmuşum senden kendimi almayı unutmuşum

Bul beni kaybolmuşum gecem günüme karışmış bir hoşum

Sanma ki sarhoşum ne var ne yoksa yıkıldı içimde bomboşum

Şarkı henüz bitmemişti ama daha fazla dinlersem ne hale geleceğimi tahmin ettiğimden kapattım ve yolun geri kalanını sessiz bir şekilde geçirdim. Yağmur yağmaya başlamış ve hızını arttırmıştı. Bu yüzden dağ evine geldiğimde arabadan inip hızla koşmaya başladım. Çantamdan anahtarlarımı almaya çalışırken birden kapı açılınca korkuyla sıçradım.

"Korkma, yok bir şey. Islanıyorsun, hadi gir içeri."

Daha fazla ıslanmamak için saçlarımı tek omzumda toplayıp içeri girdim. Rüzgar yüzünden kapı arkamdan şiddetli bir ses çıkararak kapandığında bir dakika içinde ikinci kez korkuyla sıçramış oldum. Salona doğru yürümekte olan adama kim olduğunu sorup çamurlu ayakkabılarımı çıkardım.

"İsmim Tunç, Can'ın kuzeniyim. Siz kimsiniz?"

Can'ın hayırsız dediği, arayıp sormayan kuzeni olmalıydı bu yoksa kesinlikle tanıyor olurdum.

"Ben Gece, kız arkadaşıyım. Yani öyleydim." dedim ama son kelimeleri söylerken sesim titremişti. Benim nasıl olduğuma aldırmadan konuşmaya devam etti ama ne söylediğiyle ilgili bir fikrim yoktu. Ne derse evet diyip geçiştiriyordum.

"Ya, demek dünyayı üç bacaklı dinazorlar basmış." dediğinde yanlış bir şeye evet dediğimi anladım.

Ona baktığımda bana bakıp güldüğünü gördüm. Can'a o kadar benziyordu ki yüzüne dikkatlice bakarak henüz çok taze olan yaramı bir kez daha kanatmamak için bakışlarımı odanın içinde gezdirdim.

"Dinlemediğini bu kadar belli etmeseydin keşke. Her neyse çok boş konuştum ben sanırım. Bir süre burada kalacağım, halamı rahatsız etmek istemedim. Kadın zaten iyi değil bir de benimle ilgilenecek diye yormasın kendini."

"İyi düşünmüşsün. Ben sana birkaç şeyin yerini gösterip gideyim o zaman." diyip arkamı dönmüştüm ki kolumdan tutup durdurdu.

"Gerek yok, iyi gözükmüyorsun. Otur şöyle ben sıcak bir şeyler getireyim."

Tunç elinde dumanı tüten iki fincan sıcak çikolatayla geldiğinde nasıl olup da ihtiyacım olan bir anda en sevdiğim içeceği yapıp getirdiğini anlayamasam da mutlu olmuştum. Fincanı alırken teşekkür edip ellerimi etrafına sararak ısınmaya çalıştım. Can olsa ellerimi tutup ısıtmaya çalışırdı diye düşünmeden de edemedim.

"Nasıl hissediyorsun?"

Konuşmayı düşündüğüm kişi olmasa da nasıl hissettiğimi anlatmak için fincanı masanın üzerine bıraktım. Nerden başlayacağımı, nasıl anlatacağımı, hangi kelimelerin duygularımı dile getirebileceğini bilmiyordum. Tek bildiğim sabahtan beri boğazımdaki koca yumrunun hiç gitmeyişi ve üzüntüden daha acı veren bir hisle kaplanışımdı. Gözlerim duvardaki resmimize takılınca buruk bir şekilde gülümsedim. Gözlerimizdeki parıltılar, yüzümüzdeki pasta savaşından izler, Can'ın yanağımdaki çikolatalı dudakları, benim kahkaha atışım... Bir daha böyle olamayacağımız gerçeği gözlerimin dolmasına sebep oluyordu.

"En sevdiği oyuncak bebeğine zarar gelen küçük bir kız gibi hissediyorum. Koptuğunu bildiği halde inatla inanmak istemeyen, ağlayarak da olsa kopan parçayı tekrar birleştirmeye çalışan en sonunda olmayacağını anladığında saatlerce ağlayıp uyuyakalan bir kız çocuğuyum. Bir daha en güzel bebeği de alsalar aklım hep kopan bebeğinde kalan bir kız çocuğu..."

"Ağlamak yok Gece!"

"Söylesene Tunç, ne kadar sürer alışmam? Unutamam biliyorum ama alışabilirim değil mi? Lanet olsun nasıl alışacağım ki? Yok demek ne kadar zor olacak kimse bilmiyor. Kabullenmek bile çok zorken başkalarına artık onun olmadığını söylemek istemiyorum ben."

Nefes almak için durduğumda Tunç elini ağzımın üstüne kapattı. Bir yandan ağlarken diğer yandan elinden kurtulmaya çalışıyordum. Kurtulamayacağımı anladığımda çabalamayı bıraktım. Ağladıktan sonra gelen o tatlı uyku göz kapaklarımı ağırlaştırmaya başlayınca uykuya teslim oldum.

Gerçek (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin