On Birinci Bölüm: İki Kasım Öncesi.

826 6 1
                                    

Selam sevgili okuyucularııım^

Bugün size iki bölümle birden geldim. Bu bölümden hemen sonra bir bölüm daha paylaşacağım ve yorumlarınızı şimdiden merak ediyorum<

Bölüme geçmeden önce buraya istediğiniz ve gerçekleşmesi için çabaladığınız bir hayali yazın. İlki benden olsun hatta: Koca bir odaya sığamayacak kadar çok kitabımın olması:)

Yukarıdaki müziği açmayı ve oy yorum yapmayı lütfen unutmayalım, bölüm sonunda görüşürüz^^


Yukarıdaki müziği açmayı ve oy yorum yapmayı lütfen unutmayalım, bölüm sonunda görüşürüz^^

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

On Birinci Bölüm: İki Kasım Öncesi.

(İki Ay Sonra)

Sanırım dünyanın en zor iki şeyiydi. Fark etmek ve fark edilmek. Biri gözünün önündekini görmez diğeri de karşısındaki onu görsün diye çırpınır durur. Kimi zaman sonuca bağlanmaz. Birinden biri muhakkak içinde büyüyen 'başaramadım' kelimesiyle ölür gider.

Bu yaşıma kadar birileri beni fark etsin çabasında olmadım hiçbir zaman. Babamla annemden ötürü yeterince göz önündeydim zaten. Kendimce bir yol haritası çizmiştim ve bu yolda birilerinin beni fark edip etmemesi çok da umurumda değildi. Zaten manşetlere 'Üvey Abisiyle Evlendi' yazılınca, bu dünyadan kopmak için elimden gelen her şeyi yapmıştım.

Ama fark etmem gereken önemli bir şey vardı, bir insan. Kocam. Kerem. Ya da eskiden dediğim gibi 'ağabeyim'. O, onu fark edeyim diye hayatlarımız birleştiği günden yani annemle babam evlendiğinden beri bir kuş misali çırpınırken benim onda gördüğüm tek şey şefkat olmuştu. Bana karşı hissettiği aşkı, ben şefkat zannetmiştim. Bana olan aşkını uzun yıllar koruma, kollama, sakınma ve kardeşlik olarak algılamıştım.

Ne kadar da yanılmışım.

İlkokulda ortaokulda sınıf arkadaşlarım beni kıskanırlardı. Herkese böyle bir ağabey değil sevgili lazım, derdi sıra arkadaşım. Liseye geçince işler daha büyür hale gelmişti. Bana ayarlasana, ne de olsa ağabeyin, fena mı olur gelin görümce olsak, bak bu çocuk benim olmalı... O zamanlar kıskanırdım onu. Kimseyi yanına yakıştıramazdım. O benim gözümde kusursuz bir insandı. Ama ağabeyim olan Kerem...

Evlendikten sonra ona karşı beslediğim tek şey nefret olmuştu. Çünkü beni annemle tehdit etmişti ve ben sırf annem için ağabeyimle evlenmiştim. İlk zamanlar adını söylemeye utanırdım. Sonuçta ağabeyimdi, nasıl Kerem derdim ona? Her ağabey deyişim de bir hışımla kalkar giderdi yanımdan. Sonuçta sözde de olsa 'evliydik'. Beş yılım kendimi ondan uzak tutmakla geçti ve şimdi diyorum ki kendime 'Ne kadar aptalmışsın Farah!'

Sen nasıl bir adamı görmemezlikten gelmişsin?

Böylesine sevgiyi başkaları hayal bile edemezken sen nasıl elinin tersiyle itmişsin? Evlendikten sonra bile, ona bakmam gereken gözle bakamamıştım. Bundan fazlasıyla rahatsız olsa da asla dillendirmemişti. İçine otursa da bazı şeyler ses etmemişti. Ondan nefret eden karısıyla beş koca yıl aynı yatakta yatmıştı. Kardeş gibi.

Taş EvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin