Dördüncü Bölüm: Anısız Fotoğraflar.

890 9 20
                                    

Selam herkese^^

Bugünün ikinci ve son bölümü ile buradayım. Sık sık bölüm atmak, burayı boş bırakmamak için çok fazla efor sarf ediyorum. Lütfen bir şekilde bu hikayeyi okuduğunu belli edin. Panomda sosyal medya isimlerim yazılı oradan bana ulaşabilir ya da hikayelerimle ilgili şeyler paylaşabilirsiniz<2

Buraya bana destek olmak için (.) nokta koyabilirsiniz^^

Yukarıdaki müziği açıp oy yorum atmayı ihmal etmeyin. Bölüm sonunda görüşürüz<3



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Dördüncü Bölüm: Anısız Fotoğraflar.


Bir yerde okumuştum, sözlerden çok gözler, gözlerden çok hisler konuşur diye. Gözleri konuşturan şey hismiş sözde. Ama gözlerin bir dili olduğunu hiç düşünmemiştim bugüne kadar. His denen kelimeyi de zaten evlendiğim gün öldürmüştüm içimde. Ama gözler sessiz kalmaz, konuşur, konuştururdu. Peki ya şimdi? Kerem ağzını bile açmadan nasıl konuşabiliyordu benimle, hem de gözleriyle? O gözleri konuşturan şey hisleri miydi yoksa? Neydi beni olduğum yerde durduran ve kendine kilitleyen şey? Neydi...

"Farah..." dedi komik bir tavırla.

"Hı?" dedim kaşlarım hafif havaya kalkarken.

"Kahve mi yaptın bana, yoksa öylece durup fotoğrafını çekmemi mi bekliyorsun?" Hafifçe gülüp kendime geldim. Gülüşlerime karşılık verdi o da.

"Aklıma bir şey geldi de birden, onu düşünüyordum." dedim yalandan. Karşısına oturup kahveyi ona uzatırken kendi kahvemi yudumladım.

"Neymiş o aklına gelen şey?" Sorduğu soruyla donakalırken ben, o bana meraklı gözlerle bakıyordu. Yalan söylediğimi anlamamıştı ama merak etmişti anlaşılan.

"Şey..." dedim işaret parmağımla şakaklarımı kaşırken.

"Ney..." Sessizce fısıldarken başını başıma doğru eğdi. Nefesinin tam yüzüme çarpması içimi ürpertmişti. İki saniyede nasıl bir şey bulunurdu bilmiyorum ama aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim.

"Frezyalar!" dedim, kendimden çıkmayacak kadar çok çıkardığım sesimle. Söylediğime şaşırıp kaşlarını çattı.

"Ne olmuş frezyalara?" dedi kahvesinden bir yudum alırken.

"O kadar çok var ki ne yapacağız onları? Atılmaz da onlar. Yani... atamam ben." dedim dudaklarımı büzerek. O gün oturup bunu düşünmemiştim ama cidden ne yapacaktım ben o kadar frezyayı? Bir buket, iki bukette değildi ki, nereden bakarsan bak 20 buket vardı rahat.

"Valla Farah, ben çiçekten ne yapılır bilmem. İstersen reçel yap." deyip güldü.

"Hayır canım olmaz... Sabahtan beri düşünüyorum," deyip bu yalanı nasıl devam ettireceğimi elimi alnıma götürüp düşündüm. "Acaba," dedim aklıma gelen şeyi ayrıntılı düşünürken. "Kurutup çerçevelere koysam, tam ortalarına da birlikte olan fotoğraflarımızı; nasıl olur?" Yüzüme şaşkın şaşkın bakarken hüzünlü sesiyle cevap verdi.

Taş EvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin