Hepinize yeniden selam*
Yukarıdaki müziği açmayı ve oy yorum yapmayı lütfen unutmayın. Bana destek olmak için buraya nokta(.) koyabilirsiniz<2
Bölüm sonunda görüşürüz^^
Sekizinci Bölüm: Müjganların Sırrı.
"Gülleri sarı severim, toprağı ıslak.
Türküleri yanık, şiirleri hoyrat.
Havayı nemli, çayı demli.
Bir seni olduğun gibi
Bir seni her şeye rağmen."
Çerçeveleri frezyalarla doldurup içlerine koyacağımız fotoğrafları seçmiştik. Sanki çok yorucu işmiş gibi bir de kahve molası vermiştik. Mutfakta duran, annemin hediye ettiği radyodan herhangi bir kanalı açmış kahve yapıyorken birden bu şiir çıktı. Şiiri okuyan sanırım Kerem Alışık'tı. Arkamda kahve bekleyen Kerem'de mırıldanmaya başlamıştı bu şiiri. Severdi edebiyatı, özellikle duygu yüklü olan şiirleri.
Yaptığım filtre kahvelerden birini ona verip karşısına oturduğumda şaşkınlıkla bana bakıyordu. Genelde kahve bardağını masaya bırakırdım ama bu sefer direkt eline vermiştim. Şaşırmakta haklıydı. Ben bile son zamanlarda yaptığım, söylediğim, istediğim şeylere şaşırıyordum, Kerem'de şaşırabilirdi. Kahvelerimizi sessiz sessiz içerken elim kirpiklerime gitti.
"Aa Kerem," dedim heyecanla.
"Efendim?" dedi ilgiyle.
"Kirpiklerim uzamış bak." dedim yanına otururken.
"Hep böyleydi." dedi gözlerime bakarken.
"Nasıl hep böyleydi uzamışlar işte, anlamaz mıyım ben? Niye hevesimi kursağımda bıraktın ki?" dedim.
"Senin kirpiklerin hep bu uzunluktaydı Farah. Santimine kadar biliyorum, diklenme bence bu konuda bana." dedi gözümün içine bakıp kahvesini içerken.
"Neymiş santimi?" dedim ona uzanarak. Baş parmağını işaret parmağına koyup bana doğru uzattı. Gerçekten de o uzunluktaydı kirpiklerim.
"İşte bu kadar. "dedi ve devam etti. "Sen kirpiklerini uzatmak için istediğin yağları sür, müjganlarını uzatacak sır sadece bende."
"Neymiş benim kirpiklerimi uzatacak sır?" dedim. Sırf ona inat olsun diye müjgan dememiştim.
"Sır, adı üstünde..." dedi yine kahvesinden içerken.
"Karından gizlin mi var?" dedim dan diye. Karın kelimesini duyunca gevşeyen kaşları bana sırrın ne olduğunu söyleyeceğine işaretti. Gülümsedim.
"O sırrı sana söyleyeceğim zaman gelmedi desek daha doğru olur. Yoksa karımdan bir şey gizlemek mi? Haşa." Tatlı bir kahkaha atıp kahvesini içmeye devam etti.
Başımı önüme çevirip kahvemi içerken ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Hep böyle bilmece gibi konuşurdu eskiden pek takılmazdım. Ama şimdi söylediği her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyordum, daha doğrusu o anlam bir şekilde çıkıyordu.
"Merak ettin değil mi?" dedi bana gülerek bakarken. Sadece kafamı salladım ona tekrar bakarken.
"Ne zaman gelir o zaman?" dedim yine aynı merakla.
"Bilmem, sana bağlı." dedi. Gözleri yüzümün her zerresinde dolaşırken konuşmuştu.
"Bana mı bağlı? O nasıl iş öyle?" dedim oturduğum yerden kalkıp Kerem'e bakarken.
"Farah beni bilirsin, şifreli konuşmayı severim." dedi çapkınca bir gülüşü yüzüne yerleştirerek.
"İyi böyle devam et." Kerem kahkaha atarken konuşmaya devam ettim. "Anca şifreli konuş sen, bundan sonraki sekreterinin amaçlarının ne olduğunu sana şifreli bir şekilde söyleyeceğim, görürsün." dedim gözünün içine bakarken. Hafif ciddileşip oturduğu yerde doğruldu.
"Bu bir hataydı. Ben hatalarından ders çıkaran bir insanım." dedi. Hemen de savunmaya geçiyordu.
"Hı hı öyledir. Bir daha olursa görürüm ben seni."
"Olursa görürsün." Sessizce geçen on dakikadan sonra kahvelerimiz bittikten sonra Kerem salona geçti. Bende odaya çıkmak için merdiven basamaklarına geldiğimde Kerem salondan bana seslendi.
"Odaya bir şey bıraktım. Gerisini beceremedim, sen halledersin diye düşünüyorum."
Kerem'in sesi evde yankılanırken odanın kapısını açtım ve makyaj masamın yanında duran dolapları fark ettim. Odadaki dolaba sığmayan eşyalar için yaptırdığı mini dolaplardı. Benim kafamda planladığım şekilde, tam da istediğim yere koyulmuştu dolaplar. Yerde duran ayakkabıları ve açık askılıkta asılı duran kıyafetleri yerleştirmeden önce, dolabın içini dışını sildim. Büyük dolaptan çıkardığım ayakkabıları ve kıyafetleri yerleştirmek bir saatimi almıştı. Komodinin üzerinde duran kitabımı alıp odadan çıktım. Aşağı inerken Kerem'in sesi geldi. Yanında ben olmadığıma göre kendi kendine konuşuyordu. Ama Kerem sesli bir şekilde kendi kendine konuşmazdı ki... Aşağı biraz daha indiğimde sessiz bir şekilde telefonda konuştuğunu fark ettim ya da bana öyle geliyordu. Ama hayır, telefonda konuşuyordu.
"Olmaz bu akşam müsait değilim..." dedi sessizce. Kiminle konuşuyordu? Basamaklardan birine oturup kiminle konuştuğunu anlamaya çalıştım. "Sen ciddi misin? E bu harika o zaman. Ama benim Farah'a yokluğumu hissettirmemem lazım. Anlarsa kötü olur. Elimizde patlar. Yarın mı? Bakarım durumlara göre haber veririm. Tamam sende kendine iyi bak."
Duyduğum birkaç cümle ile oturup kaldığım basamakta çakılıp kalırken ağzım iki karış açılmıştı. Telefonu kapatıp koltuğa atışını bile duyacak kadar sessiz iken ev, nasıl bu kadar rahat konuşabiliyordu? Kimdi ki o telefondaki? Durumlara bakıp ne yapacaklardı? Ben neyi anlarsam kötü olurdu? Ellerinde patlayacak olan şey neydi?
Kerem'e ne olmuştu...
Kısa bir bölümden tekrar selam. Bu bölüm gerçek bir geçiş bölümü, o yüzden uzatmak istemedim. Önceki bölümde bundan sonrasını yazmakta okumakta yazmak çok zevkli olacak demiştim.Ve bu bölümden sonra her şey biraz daha evli çiftler gibi olacak. Bu söylediğimi ilk okuyuşta anlamakta zorlanabilirsiniz. Ama diğer bölümleri okudukça beni daha iyi anlayacaksınız.
Bölümün başındaki Kerem'le sonundaki Kerem sizce farklı mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taş Ev
Ficción General"Bazı insanların geleceği geçmişinden gelir." Taş Ev tüm bölümleriyle şu anda Wattpad'de yayında. -2-