14: MEZUNİYET

352 44 112
                                    

"Bunca zamandan sonra bile güneş dünyaya asla 'Bana borçlusun' demez. Bütün gökyüzünü aydınlatan böyle bir aşkla neler olduğuna bir bak."

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
❝Mezuniyet❞

Güneş daha yeni batmaya başlarken akşam ezanı okunmaya başladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Güneş daha yeni batmaya başlarken akşam ezanı okunmaya başladı. Açelya ise daha yeni evine gelmişti. Dalgın bir şekilde cebindeki anahtarını çıkarırken aynı zamanda da Satılmış ismini verdiği iç sesiyle laf dalaşlarını eksik etmiyordu...

Kapıyı açıp içeri geçtiğinde direkt perdelere yöneldi ve güneşlikleri çekti.

Aslında fakülteden ayrıldıklarında daha ikindi vaktiydi. Ama Turan'ın yanından eve gideceğim diyerek ayrılsa da biraz hava almak için -daha çok düşünmek için- parka gitmişti. Boş bir bankta akşama kadar oturmuş, güneş batacağı vakit ise eve dönmüştü.

Bugün mezuniyetleri hakkında konuşmuştu ama sadece sorun giyeceği elbisede değildi. Bir kumaş parçasının derdine düşmemişti elbette, sadece öyle düşünmelerini istemişti. Belki de katılmazdı ve bunu da bir neden olarak gösterebilirdi.

Açelya mezuniyet törenlerinden oldu olası nefret ediyordu. Çünkü tüm mezuniyet törenlerinde yalnızdı.

İlkokuldakine annesi ve babası gelmemişti. Teyzesi vardı yanında sadece. Ki o da sadece Açelya için gelmemişti, oğlunun da mezuniyeti vardı. Annesi o gün her ne kadar gelmeyi istese de iş yerinden izin alamamıştı. Bir sonraki ortaokul mezuniyetinde ise anne ve babasının boşanma davası o güne denk gelmişti. Açelya'nın tabii bundan haberi yoktu. Hatta boşanmak istediklerini tahmin bile edemezdi. Ona göre her şey yolundaydı. Ebeveynlerinin mutlu olduklarını sanıyordu. Aslında burada ebeveynleri suçluydu. Kızlarına ilişkilerinin durumunu anlatsalardı, Açelya bunu anlayışla karşılardı. Çünkü o annesini hep anlardı. İntihar ettiğini söylediklerinde bile her ne kadar inanmak istemese de onu anlamaya çalışmıştı. Oturup düzgünce boşanmak istediklerini söyleseler buna üzülmezdi bile. Aksine ikisi için de mutlu olurdu. Çünkü Ahu da Tarık da evli kaldıkları süreç boyunca kendilerine zarar vermekten başka bir şey yapmıyorlardı.

Bir sonraki mezuniyetinde ise -sadece onun için gelen- yine kimse yoktu yanında. Tüm arkadaşlarının aileleri yanındaydı ama onunkiler yine yoktu. Ama bu sefer annesinin bir bahanesi de yoktu. Babası, Açelya'nın okul hayatıyla hiç ilgilenmiyordu bile. Hep annesi ilgilenirdi kızıyla. Okula kayıt olacağında yanında olan da hep annesiydi. Okuma bayramında onu o yağmura inat okula yetiştirmeye çalışan da yine annesiydi. Babası, bu hayatta sadece spermlerini vermekte başarılı olmuştu. Sanki bunu başardı diye de kendini gerçekten bir baba olduğunu sanıyordu. Kızını seviyordu belki ama iyi bir baba olamamıştı ona. Hiç baba kız bir yerlere gitmemişlerdi mesela. Hiç birlikte vakit geçirmemiştiler. Her seferinde ya Açelya ondan kaçıyordu ya da babası. Ki babası onun doğmasını bile istemiyordu. Nedenini Açelya da bilmiyor ama erkek çocuğunun olmasını daha çok istiyordu Tarık. Daha doğrusu o zamanlardaki insanların erkek çocuk baskısı yüzündendi bu. Erkek adam dediğin erkek çocuk yapar, algısı vardı. Kadınlara değer vermedikleri ortadaydı zaten ama senin kanından canından olan bir çocuğu sırf cinsiyeti senden farklı diye ondan niye nefret etme gereği duyarsın ki? Erkek olmaması yine de onun senin çocuğun olduğu gerçeğini değiştirmiyor ki. İşte Tarık da bunu kabullenemiyordu. Açelya'nın babasını sevmeme sebebi direkt babasının kendisiydi. Ama o da kabullenmişti bu durumu. O yüzden artık umursamamaya çalışıyordu. Tabii ne kadar başarılı olduğu tartışılır.

SENİ SEÇTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin