"En sevdiğin renk? Füme, siyah ve lacivert giyiyorsun hep."
"Yok. Kıyafet seçmiyorum da ondan, denk geliyor öyle. Senin?" diye sorduğunda düşündüm, en sevdiğim renk yoktu, renkler vardı.
"Bebek mavisi, kirli beyaz bir de koyu yeşil. Ama en çok bebek mavisi." diye açıkladım.
Birkaç dakikadır sorular soruyorduk birbirimize. Onun hakkında bilmediğim şeyleri öğreniyordum, çok zevk alıyordum şu an.
"En sevdiğin kitap?" Sorusuna tam ona cevap veriyordum ki, telefonu çaldı.
Telefonunu ilk defa görüyordum. Son model telefonlardan biriydi, ailesinin durumunun iyi olduğunu biliyordum, Alphan düzgün giyinmesine rağmen markacı biri gibi durmuyordu pek. Daha çok umursamaz gibiydi. Onun hakkında bir şeyler öğrenmek çok güzeldi.
Gördüğü kişi kaşlarını çatmasına sebep oldu, meşgule attığında sorgulamak istemedim ama merak etmiştim. Sadece nasıl soracağımı bilmiyordum.
"Bir idam mahkumunun son günü ve Kuyucaklı Yusuf. Senin?" dedim merakımı bastırmaya uğraşarak, çekingence.
"Bir psikiyatristin gizli defteri. Birkaç defa okudum." dediğinde başımı sallayarak önüme döndüm.
"Annemdi." dedi nötr ifadeyle, sormama gerek kalmadan anlamıştı. Annesinin onun yüzünü çatmasına sebep olacağını düşünmemiştim, sonra aklıma fotoğraflara bakarkenki değişik hali geldi. Üzgün gibiydi, o an annesinin onu kırmış olabileceğini anladım.
"Ne doktoru?" sorduktan hemen sonra pişman oldum, sadece annesi hakkında bir şey öğrenmek istemiştim ama ne diyeceğimi bilememiştim. Konuşmak istemiyor olabilirdi, onu üzebilirdim. Onu üzseydim affetmezdim kendimi.
"Kadın doğum." kısaca cevapladığında derin bir nefes verdim. Yüzüne baktığımda stabil ifadesini bozmamıştı.
"Ben de anlatayım mı?" diye sordum, yoldan gözünü ayırmadan başını salladı.
"Babamdan bahsetmeyi pek sevmiyorum ama babam ustabaşı. Annem de öğretmenmiş, ne öğretmeni olduğunu bilmiyorum. Küçükken bir fotoğrafını çekmecede bulmuştum, minik çocuklar vardı yanında. Sınıf öğretmeni olabileceğini düşünmüştüm. Babam sonra fotoğrafı elimde görüp yaktı." diye anlattım. İlgiyle dinlediğini fark ettiğimde içimde peydahlanan kötü hisse engel olamıyordum.
"Anneme benzediğimi söylüyor herkes, halam, amcalarım, babaannem. Ama o fotoğraf dışında hiç görmedim onu. Çok merak ediyorum. O da beni merak ediyor mu, bilmiyorum."
"Eğer bir gün seni bulursa, gittiği için affedecek misin?"
Sorusu beklenmedikti. Cevabını da bilmiyordum.
"Bilmiyorum." derin bir nefes aldım. "Onun hakkında ne hissettiğimi bilmiyorum. Kızgın mıyım, kırgın mıyım ya da hiçbiri mi, anlayamıyorum çünkü annem olması benim için bir anlam ifade etmiyor, sadece bir figüran gibi. Hatırlamıyorum onu. Kendimi bildim bileli anne yerine koyduğum kimse yok. Babam annemi çok seviyordu, biliyordum. Her gece adını sayıklayarak uyanıyordu, kabuslar görüyordu. Babam askerdeyken, annemin ona yazdığı mektupları saklamış, bazen onları okuyordu geceleri. Neden gittiğini, beni öylece bırakıp gittiğini, babamı neden terk ettiğini kimse söylemedi. Sormam yasaktı. Babam, onun adını söylemeyi bile yasaklamıştı. Oysa annem hakkında bildiğim tek şey adıydı. Büyüdükçe işler kötüleşti, çünkü gün geçtikçe anneme benziyordum ve bunun babama acı verdiğini görmek kötüydü. En büyük imtihanının bir kopyası evde geziyordu. Belki de haklıydı beni sevmemek konusunda."
Anlattığım şeyler, kalbimde büyük bir yara olarak kalacaktı hep ama aşmıştım. Aşmak zorunda kalmıştım, eskisi gibi anlattığımda gözlerim dolmuyordu, sanki hikaye anlatıyormuşum gibi düşünmeye başlamıştım. Çünkü hayat böyleydi, ailem sorunlu olmasaydı belki de bedenimle ilgili bir sorun olacaktı ve ben bunu büyütecektim, herkesin ayrı dertleri oluyordu. Bazılarının ailesi iyiydi ancak arkadaşlık ilişkileri berbattı, bazıları kendini beğenmezdi, bazıları birçok konuda şanssızdı ama elbet hayat devam ediyordu. Etmek zorundaydı. Babam benden nefret ediyor diye bunu hayatımın merkezine koysaydım güçsüz ruhumun altında iyice ezilecektim.
"Dünyaya getirmişse, sevgisini de vermek zorunda. Annenin ikizi olsan bile hıncını senden çıkarmamalıydı. Çok naifsin." Biraz yüksek bir tonda söylemişti. Nedendir bilinmez ama onun da bu tarz bir yarası olabileceğini düşündüm.
Buna da cevap veremedim çünkü verebilecek bir cevabım yoktu.
"Sana vurdu mu hiç? Dokunmaya kalktı mı?" sinirle söylediği şey biraz çekinmeme sebep oldu. Ondan hiçbir şeyi gizlemezdim ama hafifçe yumuşatarak anlatmaya karar verdim.
"Tokat atıyordu, bir şeyler fırlatırdı, fazlası değil. Zaten ne zaman krizleri gelse beni Selendi'ye bırakıyordu, biz biraz merkeze uzaktık. Halamda kalırdım bazen. Orayı da sevmezdim çünkü eniştem at yarışı oynuyordu ve sürekli para için cepçilik yapmamı istiyor veya kupon aldırmaya gönderiyordu beni."
Önce kaşları çatıldı, sonra sırıtmaya başladı. Onun gülümsemesiyle ben de gülümsedim.
"Yaptın mı?" gülerek sorduğunda başımı salladım. "Birkaç defa zorunda kaldım. Vicdan azabı çekiyordum sonra."
Güldü. Buruk bir gülüştü bu.
"Sen çok güçlüsün Ferdi." dediğinde, ruhumun en ücra köşelerinde saklanan küçük çocuğun, ilk defa takdir görmesiyle saklandığı yerden çıktığını hissettim.
O an, bu cümleye ne kadar ihtiyacım olduğunu anladım.
Birinin bana güçlü olduğumu söylemesini ne kadar istediğimi gördüm. Tek bir cümlenin, o küçük çocuğun saklandığı yerden çıkması için yetebileceğine an be an tanık oldum.
Gözlerim doldu. Yıllardır içime attığım tüm hisler, ardına saklandığım güçsüzlük maskesini çatladı, sızıntısı yaralarımı sızlattı.
Ağlamaya başladığımı o vitesteki eliyle elimi kavradığında fark ettim. Pinterestteki çift fotoğraflarına benziyordu şu an ellerimiz. Teması büyüleyiciydi, görüntü daha da büyüleyici.
Boştaki elimle yüzümü sildiğimde elimi kendine çekip dudaklarına yaklaştırıp öpmesiyle kendimden geçtim. Hem heyecan, hem üzüntü, hem mutluluk, hem aşk hepsini aynı anda hissediyordum şu anda. Duygularım karışmıştı.
"Bundan sonra, yaralarının hepsini tek tek saracağım. Kimseye ihtiyacın olmayacak. Ne kadar güçlü olduğunun farkında değilsin. Seninle gurur duyuyorum."
Biliyordum, o dediğini yapacaktı. Ona sonsuz güveniyordum.
Ve biliyordum ki, sadece aynı yerden yaralı olan biri bir diğerini bu kadar iyi anlardı. Onun yaraları olduğunu, bana güçlüsün derken aslında kendine de dediğini biliyordum. O benim yaralarımı sararken, ben de onunkileri saracaktım.
Onu bırakmayacağıma dair verdiğim sözlerimi yineledim.
Bana inanan tek kişi olduğun için teşekkür ederim Alphan. Sen benim kahramanımsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leyla (boyxboy)
RomanceAlphan, fakültenin kantininde beğendiği kıza mesaj attığını zanneder ancak ona üç yıldır aşık olan Ferdi'ye yazdığından habersizdir.