26 Temkin Herpes

6 1 1
                                    

      Akademiye son kabulden beri en kalabalık günleriydi şehrin. Dışarıdan bakıldığında bu hınca hınç kalabalık bir festivalin habercisi gibi görünmekte idi.
  Jigar yatağından doğrulup dışarıyı izlemeye koyuldu. Meşaleler yanıyor, tütsüler için için sunaklar hazırlanıyordu. Uzun süren hastalığının etkisi olsa gerek uzun süre ayakta durmak onu yormuştu. Yatağına doğru gitti, biraz uzanmak istiyordu. Belli belirsiz bir süre içerisinde odasının kapısının aralandığını hissetti. Şifacının çırağı geldi, onu dürterek uyandırdı. "Hadi buradan çıkmalıyız" itiraz edeceği sırada odaya salınan dumanı soludu. Uyumak istemese de gözleri ağırlaşıyordu. Yatağının yanına düşen bedeni sandalyeye oturtulduğu hayal meyal anlamıştı. O sırada yatağına iki kişinin kucağında ki silüet boylu boyunca yatırıldı. Artık göz kapaklarına hükmedemeyen Jigar derin bir uykuya daldı.
Depo gibi bir yerde uyanan Jigar etrafına bakındı. Onu merakla beklediği anlaşılan gözleri görünce nerede olduğunu anlamıştı. Hanın deposunda oma odaklanmış durumda ki yarı ağlamaklı Nadriye baktı. Aklına gelen soruyu sormasıyla karşısında ki kadının ağlaması şiddetlenmişti. " Anne Jin nerede?" Bir yandan Jigara sarılmakta olan kadın ağlamayı bırakmamıştı.
Merdivenler aşağı doğru inen sesler ile Nadri sessizleşti. Halrunun çökmüş yüzü yavaş yavaş belirdi. Oğluna baktı, boğazını temizledikten sonra konuşamaya başladı. " Şimdiye kadar olanları anlamadığının farkındayım izin ver anlatayım, ama nereden başlayacağımı bilemiyorum. Sen neredeyse bir yıldır komadasın. Ara ara uyandın sana olanları anlattık ve her seferinde tekrar uzun bir uykuya daldın. Uyandığın zaman hiç bir şey hatırlamıyordun. İlk defa bu kadar uzun süreli bilincin yerinde. Sanırım artık anlatabilirim. Komaya girdiğin günün akşamı akademi saldırıya uğradı. Direnenler öldürüldü ya da hiçbir şey hatırlayamayacak , kendi ihtiyaçlarını bile gideremeyecek hale getirilmişlerdi. Direnen Eğitmenlerin hepsi katledilmişti. Bir kaç eğitmene ise olaydan sonra ulaşılamadı. Nerede oldukları konusunda en ufak bilgi kırıntısına rastlanmadı. Genç büyücü adaylarından ise direnmeye çalışan bir kaç tanesinin cesedini bulduk. Her birinin yüzü tanınmaz haldeydi. Akademinin ömrü burada son verdi.

  Jigar kısa bir sessizliğin ardından olanları  anlamaya başladı. Bir şekilde saldırıya uğramışlardı. Kuvvetle muhtemel içerden birilerinin bu saldırıda parmağı vardı. O sırada akademide bulunmayan akademi lideri ve bir kaç şifa büyücüsü dışında herkes ya ölü ya da kayıptı. İşlerin nasıl bu hale geldiğini anlayamayan Jigar tamamen umutsuzluğa kapılıp bayıldı. Bunu fırsat bilen ailesi olayların tek görgü tanığını şehirden gizlice çıkarmaya karar verdi. Akademinin başına gelen felaketin yol dönümünde büyük bir anma planlanıyordu. Şehri dolduran tüm ziyaretçiler bunun için hazırlık yapıyor,  tapınaklarda adaklar sunuyordu. Şehir yönetimi bu sürede şehrin savunmasını daha da sıklaştırmış olsa da çıkışlar daha kolay hale gelmişti. Bunu fırsat bilen Este be Halru planlarını işleme koyma kararı aldılar. Halru'nun suç zamanlarından bir kaçakçıya emanet edilen Jigar bir at arabasının arkasına yüklendi. Üstü hava alabileceği delikleri olan bir kapakla kapatıldı. Kapak kapatılmadan önce boynuna uyanmasını engelleyecek Sevo otu özüyle ıslatılmış bir bez konuldu. Bir gün boyunca uyanmasını engelleyecek bir esans taşıması bir yana soluğunu da baskılamayacak kadar hafif etkiliydi. Sevo otu özü soluma bırakılınca dakikalar içinde uyanacaktı. Kapak kapatıldı. At arabasının tekerlekleri saat yönünde dönerek şehir surlarına doğru yol aldı. Devriyedeki muhafızların nöbet değişiminin ardından çeşitli gıdalarla dolu at arabası kapıya yaklaştı. Halrunun eski dostu Conten muhafızla göz göze geldi. Muhafız mızrağını yükün arasına set bir şekilde sokup çıkarırken iki sokak öteden duvarın dibine sinen Halru onları bir yandan izliyor bir yandan da elindeki hançeri sıkarak tetikte bekliyordu.

************
Sabah saatleri

Conten elinde bir kasa içkiyle şehrin kenar mahallesine doğru yürüyordu. Düzenli tertipli bilinen şehrin yolları bozulmaya başlamış dün geceden başlayan yağmurun etkileri kendisini çamur olarak göstermeye yüz tutarken durdu. Etrafına bakındı "Neredeydi bu adamın evi ." Yavaş yavaş ilerlemeye devam etti . Gördüğü çocuklara bir kaç bakır para eşliğinde sordu sorularla doğru yeri bulduğunu anlamıştı. İki katlı sıvası dökülen evin kapısı önünde yerde sızmış olan adamı gördü. Bir çok yerinde kırık olan , bir çok parçası eksik çitlerin boşluğundan geçerek adamın yanına yaklaştı. -Hugo sen misin?
Akşamdan kalma olduğu belli cüssenin sesi geldi - kim soruyor?
Conten adamın yanına oturdu. Kasadan çıkardığı şişenin birini kafasına dikerken diğerini de adama uzattı. Adam şişeyi aldı, hafif doğrularak yandaki kovaya kafasını daldırıp çıkardı. Bu durum eski kaçakçı Conteni bile iğrendirmeye yetmişti. Öyle ki kovada ki suyun kokusunu burnunun direğini sızlatmıştı. Hugo kafasını kaldırıp " iş konuşmaya mı gelmiştin yoksa bakışlarınla benden iğrendiğini göstermeye mi" demesiyle kendine gelen Conten yemenisinden bir kese altın çıkarıp salladı. Hugo eskiden orduda çavuş olarak hizmetteydi. Yaptığı bir kaç itaatsiz davranış ve soylu olduğu için teğmen olarak atanmış Kıvat baronunun oğlunu dövünce idama mahkum edilmiş olsa da hizmetleri göz önüne alınarak rütbeleri sökülmüş muhafız yapılmıştı. Bu da onun baş aşağı giden serüvenin başlangıcı olmuştu. Günün her saati aldığı alkolünde katkısı ile birlikte yozlaşmıştı. ....
Bu gece yapacağı sevkiyatı Hugo ile beraber planladıktan sonra geldiği yoldan yavaş ve temkinli adımlarla dönmüştü.

*********

Hugo"onbaşı temiz " diye seslenince  oğlu olacak yaşta biri bağırdı "bırak o zaman gitsinler, tüm gece bir at arabasına mı bakacağız , SENİ AHMAK HERİF"
Conten ikisinin konuşmasını kendisine emir gibi kabul ederek atları kamçıladı. Atlar yavaş yavaş yola koyulmaya başladı. Hugo görevini hakkıyla yerine getirmiş sinsi sırıtışıyla eksik dişlerini göstermişti.

        Şehir surlarının etrafında kamp kurmuş , doğacak güneşle birlikte şehre girecek çadırların arasından yavaş hareketlerle uzaklaşmışlardı. Rotaları sabaha kadar kuzey doğuya doğru olmuştu. Günün aydınlanması ile birlikte Silis köyüne varmalarına saatler kala kamp yapmaya karar verdi. Conten yolun kenarına çektiği arabadan indi, ateş yakmak için ufak tefek odun parçaları toplamak için ormana doğru yürüdü. Ormanın kuyusunda olduğu için rahat ilerlerken kurt ulumaları duydu. Elindeki odunların yeterli olduğunu karar vererek kamp yerine geri döndü. Ateş yakarak yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladı. Ulumalar şiddetlenirken baltasını aldı. Yüklerini indirerek kapağın üstünü açtı. Kapağı kanırtarak açtı . Sevo otu özüyle ıslanmış bezi nefesini tutarak aldı. Ateşin altına atmasıyla saniyeler içinde bezin külleri rüzgarla savrulmuştu. Conten tekrar arabaya yaklaşırken kurt ulumaları daha yakından gelmeye başlamıştı. Uzanıp Jigarı sırtlandı . Ateşin yanında hazırladığı yatağa uzattı. Kurtlar iyice yaklaşmıştı.  Baltasını kapan Conten hızlıca arbaletini almak için arabaya döndüğünde Kurtlar dibine kadar ulaşmıştı. Sırtını döndüğünde Alfa'nın Jigarın yanına sindiğini gördü. İlginç bir şekilde çocuğa saldırmıyorlardı. Alfa pençesini Jigarın göğsüne koyduktan sonra şiddetli bir şekilde ulumaya başlamıştı. Saniyeler içerisinde ulumasını keserek kamp yerine sırtını dönerek uzaklaşmaya başlamıştı. Yüzlerce metre ilerledikten sonra dönüp ulumaya devam etti. Artık zarar vermek istemediklerinden emin olan Conten Jigarın yanına oturup uyanmasını beklerken bir şeyler yemeye başlamıştı. On dakikalık bir zaman içerisinde Jigar uyandı. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Kaçırıldığını sanıp uzaklaşmaya çalışırken "Halru, baban eski bir dostum" sözleriyle  durmuştu. Sonrasında Conten olayları anlatmaya başlamıştı. Bu aşırıya kaçan temkinli hali kendisi de anlamamış olsa da Halrunun direktiflerini yerine getirmesi gerektiğini söylemişti. Jigar sessiz kaldı. Contenin yaptığı çorbadan biraz yiyerek kendine gelmeye çalıştı. Ateşi söndüren Conten eşyaları topladıktan sonra Jigarın koluna girerek onu arabaya taşımıştı. Artık Silis köyüne doğru yola çıkacaklardı.
Bir yandan yolu seyreden Jigar bir yandan da Conten'in söylediklerini dinliyordu.  "Baban hayatının tehlikeden olduğunu düşünüyor. ..... Artık senin adın Herpes . Ailen vahşi hayvanların saldırısında ölmüş. Bossa köyündensin. Sana acıyıp yanına çırak olarak alan Conten'in yamağısın. Aslında ben senden hiç memnun değilim ama karımın isteği üzerine seni yanımıza aldık. Çünkü çocuğumuz olmuyor . Karımın isteğini kıramadım." Jigar yavaş yavaş denilenleri sindirmeye başlamıştı. Hazır olduğunu artık bunları sindirdiğini düşündüğünde bakışlarını yola çevirdi.

Not; bölümler hazır finale az kaldı.

Hırsızın ÇırağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin