28- Ruhani yolculuğun başlangıcı

9 1 0
                                    

Melda'dan kitabı alan Jigar iç sesin yardımı ile kitaptaki hataları ve eksikleri gidermişti, okumaya devam ediyordu. Melda ,bir yetisiz olarak kitapta ve Jigardaki değişiklikleri hissedememişti. Yolu seyretmeye devam ediyordu.
  Jigar otuz sayfalık kitabı yol boyunca okudu. Meditasyon sırasında soluduğu havanın enerjiye nasıl dönüştüğünü anlatan bir el kitabıydı. İç sesin zorlamasıyla kitapta bazı değişiklikler meydana gelmişti. Daha öncesinde anlamadığı bazı metinler anlaşılır hale gelmiş, bir kısmına eklemeler yapılmıştı. Daha ilginci ise 3 sayfanın üzerinde çaprazlamasına yalan, safsata, paçavra yazıyordu. Bu sayfaları okumaya her çalıştığında meditasyon halinden çıkıveriyordu. Jigar içten içe Ses'e güvenmesi gerektiğine ikna olmuştu. Kitap özetle aldığımız nefesin akciğerlerimizi doldurduğunu, akciğer keselerine komşu damarcıklar vasıtasıyla tüm vücuda dağıldığından bahsediyordu. Kitabın ilk halinde içine enerji çektiğinden bahsederken değişmiş halinde havayı çektiğini enerji üretiminde bu havanın aracı olduğundan söz etmekteydi. Akciğerlerden ile alınan hava önce kalbe geliyor, oradan tüm vücuda pompalanıyordu. Havanın içeriği ise enerji üretiminde kullanılıyordu. Her organ enerji üretiminde fayda sağlasa da asıl işi yapan organın sağ taraftaki kaburgaların bitimindeki duran yer olduğundan bahsetmekteydi. Kitapta geçen "içimize çektiğimiz hava ile mashi'yi ediniriz. Mashi kana karışarak kamashi halini alır . Ve tüm vücutta maka mashi haline döner. En çok sağ kaburganın hemen altında" paragrafını içinden tekrar eden Jigar süreci anlamaya başlamıştı. Düşük yetenekli kişi ile yetenekli kişinin farkının ne olduğunu anlamıştı. Mesele çok meditasyon değil, meditasyon sırasında elde edilen mashinin maka mashiye dönüş oranıydı. Bu oranı arttırarak daha ileri safhalara gidilebilirdi. Bunu etkileyen en önemli faktörler algı kapasitesi, vücut ve ruhsal hazırlığın yeterliliğiydi.
Kitabı okuyup bitiren Jigar tüm bilgilerin net bir şekilde aklında olduğunu farketti. Kitabı geri vermek için Melda'ya döndüğünde iç ses konuşmaya başladı "Dur !..."

Jigar birden önüne döndü. Neyse ki Melda süreci farketmemişti.
"Bu haliyle kitabı geri veremezsin. Dediklerimi yap kitabı yüzüne yasla derin bir nefes alıp ortadan kaldır. Sonrasında verebilirsin. Bunu kimsenin görmemesi lazım."
Jigar tek başına kalana kadar kitabın kendisinde kalması gerektiğine karar verdi. Dışarıyı camdan seyretmek için perdeyi araladı.
Akşamın ilk karaltıları güne basarken küçük bir kasabaya varmışlardı. Uluk kasabası ne İsefan kadar heybetli ne de Silis gibi ticaret cennetiydi. Yabancıların pek hoş karşılanmadığı mezranın sakinleri ormancılık ve çiftçilik ile geçinirlerdi.
Mezraya girmelerine izin verilmese de yakında kamp yapabileceklerini söyleyen kasaba muhafızları işlerinin bittiğini düşünerek yerlerine geri dönmüştü. Kervan başının emriyle herkes işinin başına geçti. Yemeklerini yiyen kervan sakinleri ateşin başına oturdular. Tecrübeli bir muhafızın yanına sokulan aşçı yamağı maceralarından bahsetmesini istedi, reddedildi, yalvardı hayır zinhar dendi, yakardı ve peşini bırakmadı. Ta ki muhafızı ikna edene kadar.
Muhafız : " size Uluk büyücüsünü anlatacağım, güçlü becerikli bir şövalye gibiydi. Dışarıdan gören herkes onu bir savaşçı sanırdı. Büyü gücü ortalamaydı. Ancak ayak hareketleri, el çabukluğu muazzamdı. Ortalama büyü gücüne rağmen bu kadar meşhur olmasının sebebi kendi el parmakları gibi kullandığı bir düzine bıçağı ve doğuda bir imparatorluktan çaldığı gizli belgelerdi. Denilen o ki bu sayede tüm dünyanın savaşa girmesinin önüne geçilmiş. O kadar yetenekliymiş ki bıçakları ile on metreden meyve soyabilirmiş"

Bir başka muhafız " Hiç duymadım bu hikayeyi, şimdi uydurdun değil mi?"

Muhafız " inanıp inanmamak size kalmış. Hatta her 3. kızıl ayda yolculara musallat olurmuş..."

Herkes hikaye ve eğlenceye dalmışken Jigar at arabasına geçti . Kapıyı kapadıktan sonra İç sesin tarif ettiği şekilde kitabın üzerinden derin nefes alıp kitabı ortadan kaldırdı.

"Uluk büyücüsüdür o
doğunun dağlarından kaçan o
Savaşlar bitirdi,
Kaçırdığı iki bakire peri
Hüzünlüdür o gittiğinden beri "

   Dışarıda ki şarkı seslerini dinleyerek uyumaya çalıştı. Çok yorulmuştu. 
  Sabahın ilk ışıklarıyla güne uyanan Jigar arabadan indi. Mezranın girişinde gördüğü Çeşmeye doğru yürüdü. Elini yüzünü yıkarken "defolup gidin  sizi burada istemiyoruz" çığlıkları atan bir iki çocuk vardı. Önemsemedi. Sırtını döndü.  Kervana yaklaştı. Yemek yiyenlerin arasına karıştı. Onlar yemeklerini yerken alışık olmadıkları bir şeyler oluyordu. Kasaba muhafızları sakince kervana geldiler. Conten'in orada olduğunu görünce ona yöneldiler. Conten onları görünce farklı bir halleri olduğunu sezdi. Yaklaşmalarını bekledi. İlk sözü onlara bıraktı. Muhafızlar saygılı bir dille Kasaba beyinin onu ve ailesini davet ettiğini söyleyip ayrıldılar. Akşam yemeğine kadar kervanın diğer sakinlerinin ise kasabada alışveriş yapabileceğini, gezebileceğini söylemişlerdi. Bu hat üzerinde kervan işleten Conten'in gözleri parlamıştı.
"Beyin davetine icap edelim değil mi?" Diyerek yapacaklarını söylemişti.
   Kasabada gezen Jigar ve aşçı yamağı panayır yerine gittiler. Sesleri takip ettiklerinde kalabalığın etrafını sardığı at arabası yüksekliğindeki verandayı farkettiler. Her ne kadar büyük şehirlerde yaşamış olsalar da yamak Feru çok seyahat etmiş, Jigar ise son bir yılını komada geçirmişti. Onların için keyifli olan bir gösteriydi. Gösteri de Uluk büyücüsü doğu imparatorluklarından birinden bir belge çalarken, kaçırdığı prensesle olan aşkını anlatıyordu. Onlar kaçarken prensesin nişanlısı onları kovalamış Uluk Büyücüsü bıçakları ile adamı öldürmüş. Hikaye böyle giderken Jigar kulağına gelen sesle irkildi. " Ne bıçağı aptallar şimdi dokuzuncu seviye savaşçıyı ekmek bıçağıyla nasıl öldürebilirsin? Değil mi çocuk."
Jigar " kimsin sen, sizi tanıyor muyum? Kendinizi gösterin !..."
Etrafına bakınan çocuk kimseyi göremedi. Herkes gösterinin etkisinde kalmış keyifle seyrediyordu. Anlaşılan o ki Jigardan başka kimse sesi duymamıştı.
Ses" ekmek bıçağıyla adam öldürür. Aptal sürüsü bunlar."
J " peki nasıl oldu efendim, ve siz kimsiniz?"
Uluk Büyücüsü " evlat ben imparatorlukların elini kolunu bağlayan, kasalarının tüm altınlarını belgelerini alıp sessizce çıkabilen , imparatorun biricik kızını bile benle kaçması için ikna ederim doğunun ve batının efsanesi Büyük Uluk Büyücüsü."
J  " tanıştığıma memnun oldum efendim. Peki anlatır mısınız nasıl oldu?"
UB " evlat ben savaşırken çift kama kullanırdım, herkes bıçak kullandığımdan bahseder. Onlar oyun içindi. Biriyle oynamak istediğim vakit bıçaklarımı elime alırdım. Ve kimsez kama elimde gördükten sonra yaşama fırsatı bulamadı."
UB " sen işaretlenmişsin. Algın açık, akşam evime geldiğinde sana bir hediye vereceğim."
J " eviniz nerede efendim?"
UB " akşam gelince görürsün evlat !."
Trans halinden çıkan jigar etrafına bakındı. Kimsenin fark etmediğini anlayınca oyunu seyretmeye devam etti.
  Biraz daha gezmek isteyen çocuklar panayırın altını üstüne getirdiler. Kuşluk vaktinden bu yana bir oraya bir buraya koşturan çocuklar yorgunluğun etkisiyle gördükleri ilk restorana oturdular. Yiyeceklerini sipariş ettiler , şişko aşçı yamağı tüm dikkatini tabağına verdi. Sessiz ve hızlı hareketlerle tabaktakini  bitiren çocuklar kervanın kamp kurduğu yere döndüler. At arabasından kıyafetlerini alan Jigar derenin kenarına gidip kuytu bir yer aradı. Aradığı yeri bulan çocuk üstündeki kirli kıyafetleri çıkardı, yavaşça akan nehre kendini bıraktı. İsefandan bu yana yıkanma fırsatı olmamıştı. Suyun nispeten sığ bir yerine geçerek bağdaş kurdu. Gözlerini kapattı ve meditasyona başladı. Önce görüntüleri sonra sesleri kafasından sildi. Suyun tenine dokunuşlarını hissetmeyi bıraktı. Yavaş yavaş enerji akışını hissettiğini gördü. Biraz daha suda oyalandıktan sonra dışarı çıktı ve  kendini kuruladı. Temiz kıyafetlerini giyerek kervana geri döndü. Kervana doğru yaklaşırken tüccar Conten'in ona doğru geldiğini gördü. Kısa bir sessizliğin ardından bir rol icabı da olsa babası olan tüccar" oğlum hadi hazırlan kasaba beyinin evine gidiyoruz. Sen dahil tüm ailemiz davetli. Unutma adın herpes."
Silis kasabasında olanlar yüzünden durumun ciddiyetinde olan çocuk " peki baba" diyebildi. Beraber kolkola kervana dönen baba oğul, annelerini de yanlarına alarak kasabaya doğru yol aldılar. Muhafızlar önceden emir almıştı. Kapılar ardına kadar açıldı. Anne baba ve çocuk muhafızların eşliğinde kasaba beyinin evine gittiler...
(1107 kelime)

Hırsızın ÇırağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin