tanıtım

609 31 42
                                    


8 yıl önce...(2015.03.29)

Koşar adımlarla eve girdi kız çocuğu. Doğum günüydü bu gün.

Ayakkabısının altındaki yırtıklar bile durduramamıştı onu koşarak gelmişti evine. Yüzleri kızarmış, elleri üşümüş, ayaklarının altında bir yanma oluşmaya başlamıştı eve girer girmez.

Tüm heyecanı bir pasta içindi fakat içinde hüzün de vardı. Hüznü ise annesinin bu gün evde olamayacağınaydı.

Bu doğum gününü dayısıyle geçirecekti. Babası annesi hamile kaldığında kız çocuğunun babası olmak istememiş, daha kız babası olacağını bile bilmeden, terk etmişti onları.

Kız çocuğu yasak bir aşkın meyvesiydi. Annesi, babası onu terk ettikten sonra abisininden yardım istemiş ve kızını abisinin yanında kucağına almıştı. Bu gün o kız dokuz yaşına girecekti. Çok denemişti işten izin almayı ama izin vermemişlerdi. Pastanın parasını abisine vermiş yetişebilirse geleceğini söylemişti.

Küçük kız eve girdiğinde evde kimsenin olmadığını görünce odasına gitti. Rengarenk çiçekleri olan beyaz elbisesini üzerine giydi. Annesinden öğrendiği gibi saçlarını da örmüştü pek güzel olmasa da yapabilmişti. Aynada kendine baktığında görüntüsünü beğenmişti.

Severdi çiçekli elbiseleri ama sadece bir tane çiçekli elbisesi vardı onu da doğum günlerinde giyer sonrasında çıkarır yıkar geri koyardı yerine. Gözü tok gönlü pek büyümüştü. İkinciyi istememişti hiç.

Kocaman gülümsedi, içi içine sığmıyor, bir an önce pastasını yemek istiyordu. Gülümsediğinde kısılan mavi gözlerine, yanaklarında beliren çukurlar eşlik ediyordu. Kapıyı açıp dışarı çıktığında bacakları üşümüştü annesi çorabını giymesini tembih etse de giymemişti çoraplarını.

Çıplak ayakları kara bastıkça mutlu oluyordu. Annesi bu huyunu babasından aldığını söylerdi hep çünkü kendisi soğuktan nefret ederdi.

Dayısını sokak başında gördüğünde koşar adımlarla içeri girdi. Odasına girdi ve kapısını kapattı. Uslu uslu oturduğunu düşünsün istiyordu. Neden istediğini bole bilmeden.

Kapının açılma sesi geldiğinde heyecanla yutkundu. Heyecandan eli ayağına dolaşmıştı.

Dayısının sesini duyduğunda odasından çıktı ve salona gitti.

Dayısı elinde çikolatalı bir pastayla bekliyordu. Onu görür görmez "iyi doğdun küçük kızım" demişti. Heyecanla mumları üfleyen küçük kız neler olacağını bilse içinde bir parça heyecan kalmazdı.

Dayısı bir tabak pastayla yanına geldiğinde heyecanla batırdı çatalını doğum günü pastasına.

Dayısının neden yemediğini anlamasa da sormamıştı. Pek sevmezdi konuşmayı. Susarak konuşurdu çoğu zaman.

Pastası bittiğinde ayağa kalktı tabağını mutfağa götürecekti. Dayısının sesini duymasaydı.

"Gel bakalım kucağıma sana hediyeni vereyim."

Hediye lafını duyar duymaz dayısının kucağına oturan kız çocuğu mutlulukla gülümsedi. Dayısı arkasından bir oyuncak bebek çıkardığında kıkırdadı. Daha sonra ona uzatılan çikolataya elini uzatarak dayısının elinden aldı. "Teşekkür ederim."

Tam kalkacağı sırada dayısı "Bu gün annen yok benimle uyumak ister misin?" Demişti.

Çocuk aklıyla mutlu olmuştu tabii kız çocuğu. Hemen başını sallamış odasına koşmuştu. Ardından gelen adım sesleriyle yatağına yattı ve kenara çekilip dayısının gelmesini bekledi.

Mutluydu. Annesi olmasa da dayısı onun varlığını aratmak istememişti. Dayısının yüzündeki gülümsemeyi gördüğünde o saf mutluluğunun ona da bulaştığını sanmıştı.

Annesi görse çok kızardı. Çoğu kez onu karşısına almış konuşmuştu. Dayısına pek yakınlaşmaması gerektiğini tek tek anlatmıştı.

İçinden söylendi annesine "Bak anne dayımla çok mutluyum ben."

Dayısı ona sarıldığında gözlerini kapattı. Uyuyacaklardı öyle demişti. Yavaş yavaş teninde hakaret etmeye başlayan ellerle kıkırdadı. Gıdıklanıyordu. Dayısının kahkaha atmasıyla daha çok güldü. "Sen gıdıklanıyor musun?"

Gıdıklanıyordu.

Dayısının elleri gittikçe derine iniyor elbisesinin altında dolanıyordu. Tam kaşlarını çatmıştı ki dayısı:

"Sen soğuk seversin bu gün böyle yat" demiş üzerindeki elbiseyi çıkarmış kenara atmıştı.

Kendine kızdı kız çocuğu dayısı hakkında kötü şeyler düşünecekti.

Düşünmeliydi değil mi? İzin vermemeliydi...

Dayısının amaçlarını bilmeden teslim olmuştu o içindeki sevgi yokluğuna. Babası yerine koyduğu adama babasıymışçasına sarılmak istemişti.

Sonrasında..

Annesi zor bela işten izin almış eve gelmişti. İçinde kötü his olsada hüzne yer vermemişti bu gün küçük kızı yıllar önce bu gün doğmuştu. Mutluydu. Evin kapısını açıp içeri girdiğinde. Seslendi.

"Abi? Meleğim?"

Ses gelmediğinde kızının odasına adımladı. İçerden gelen hıçkırık sesleriyle, panikle girdi içeriye.

Meleği çıplaktı. Yatağına yatmış ağlıyordu sessiz sessiz, içine içine ağlıyordu. Yanına gitti hızla.

"Meleğim? Ne oldu kızım?"

Biliyordu ama ihtimal vermek istemiyordu.

Kızını kucağına aldığında. Farketmediği şeyi görmüş ve ihtimali, ihtimal olmaktan çıkmıştı.

Ve bir annenin feryadı ne kadar acılı olabilirse, o kadar acılıydı annesinin feryadı.

İnsan ne kadar acımasız olabilirdi? O gün görmüştü küçük kız. Ve kimsenin bu acımasızlığı tatmamasını dilemişti.

Kurgumun herkesin yazdığı gibi kurmaca değil güncel sorunlar üzerinde olmasını istedim o yüzden kurgumu değiştirdim. Umarım beğenirsiniz.

İnsanlar acılarını, gösteremediklerini yazarak anlatır demişlerdi. Yazarak da anlatamayanlara ışık olsun istedim.

Herkes her gün haberlerde binlerce tecavüz görüyor.

Ses olmaya çalışıyor. Bende onların sesi olmak istedim. İyi okumlar.

Hiçbir çocuğun kurgumdaki kız çocuğunu anlamaması umuduyla...

Bergüzar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin