Chapter IX

140 26 12
                                    

Saat gece yarısını geçmişti. Genç prens odasında, dev yatağında hala uyanık dört dönüyordu. Etraf sessizdi ve bütün şehir derin bir uykudaydı. Vakit gelmişti.

Yeosang yanı başındaki gaz lambasını yaktı ve giyinme odasına girdi. Yüzlerce kıyafeti vardı. Kılık değiştirmek için en mütevazısını seçmeliydi. Üzerinde hiçbir detayı olmayan beyaz bir gömleği aldı ve kollarını yırttı. O kadar kıyafetin içinde kimse buna dikkat etmezdi. Pencereye bakan saksılarından birinin içindeki nemli topraktan bir avuç alıp üzerini kirletti ve kırış buruş bir hal alması için topladı. Daha iyi.

Aynı ıslak toprağı yüzü için kullandı. Beyaz, kusursuz bir yüz çok dikkat çekerdi. Kirli ve yırtık gömleği üzerine geçirdi. Bu halde hala tanınırdı. Yeosang pijamasının paçalarını yırttı. Üzerine tekrar siyah pelerinini örttü. Ama dışarıdaki muhafızlar onu her türlü tanırdı. Yeosang'ın başka bir çıkış kullanması gerekiyordu. Sarayda sadece Kraliyet ailesinin bildiği bir çıkış vardı. Genelde ihtilal veya darbe girişimi, suikast girişimi, saldırı veya başka acil durumlarda kullanılan bir çıkıştı.

Yeosang gizli çıkışa girmeden önce gaz lambasını tekrar eline aldı. Yanına almak için bir bıçak ve biraz halat ve balta buldu. Bunların ne için olduğu belliydi. Bunlar dürüst bir oduncunun malzemeleriydi. İtibarlı bir prensin değil. Yeosang hala bunu yaptığına inanamıyordu. Uzun, adım atılmamış, tozlu, karanlık koridorlar ahşap bir kapıya açılıyordu. Dışarı çıkmayı başarmıştı.

Bu gece pek muhafız yoktu. Wooyoung gerçekten şanslı günündeydi. Saray zindanlarına yaklaştıkça kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. Muhafızlar onu yakından sadece iki kez görmüştü. Tanımaları olanaksızdı.

"Hey! Çocuk! Burada ne işin var?"

Genç prens büyük bir rahatlamayla iç çekti. Şükürler olsun.

Yeosang kendini toparladı ve derin bir nefes aldı. "Bir ziyaret için geldim."

"Adın ne?"

Adım... "James."

Yalan sayılmazdı.

"Kimi ziyaret edeceksin, James?"

"Şey..." Hadi Yeosang. dedi kendine. Sen iyi yalan söylersin. Çalıştır şu kafanı. "Annemin cadılıktan ve büyücülükten hüküm giydiği için burada olduğunu duydum. Adı şey... Máire."

Muhafız yanındakine döndü. "Zavallı çocuk, sadece annesini görmek istiyormuş. Ziyaret saatleri bitti ama bu seferlik sanırım izin verebiliriz."

Yanındaki muhafız başıyla onayladı. "Şu cadı olayları da çok saçmalamaya başladı. 18. yüzyıl olmuş hala cadılardan bahsediyoruz." Temkinli bir şekilde girişin önünü açtılar.

"Gir. Ama çabuk ol."

Yeosang yavaş adımlarla içeri adım attı. İçerisi tıpkı geçen akşam olduğu gibiydi. Soğuk ve karanlık. Tek fark bu gece daha az muhafız vardı. Bazı gardiyanlar uyuya kalmıştı. Vakit bu vakitti. Tek sorun Wooyoung neredeydi ve hücresinin anahtarını nereden bulacaktı? İnfaz gününe son bir kaldığı için hücresi diğerlerinden ayrı olması gerekiyordu. Yukarıda mıydı? Yoksa aşağıda mı? Nasıl karar verecekti? Belki bir tekerlemeyle?

Aşağı. Aşağısı daha temkinli olmalı.

Yeosang uyuyan gardiyanın dürttü. "Hey."

Gardiyan büyük bir gürültüyle uyandı. "Ne!? Kim var orada?"

Kılık değiştirmiş genç prens fısıldayarak konuştu. "Bir ziyaret için buradayım. Annemi arıyorum ama sanırım hücresi boş. Bence bu hücreleri daha iyi kontrol etmelisiniz. Sanırım kaçmış."

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin