Chapter XX

138 30 11
                                    

"Ee? Seonghwa'yla konuştun mu bari?"

Wooyoung genç prensin devasa yatağının üzerine yayılmış kitaplığındaki kitaplarından birini karıştırırken Yeosang odanın içinde endişeli bir şekilde volta atıyordu.

"Evet," diye cevap verdi. "Ve haklıydım, amacı tacı çalmak falan değil. Sadece o benim aksime krallık ile ilgili bir şeyleri umursuyor ve bana yardımcı olmaya çalışıyor."

Wooyoung güldü. "Yani krallığın kaderini umursamadığını kabul mu ediyorsun?"

"Ondan değil." dedi Yeosang istemsizce gülümseyerek. "Ben bir devrimciyim unuttun mu? Kral olmam saçma olur. Açıkçası durum o kadar tuhaf bir duruma geldi ki artık tahta çıksam da suç, çıkmasam da suç. Ailemi seviyorum ve şu devrim olayları yüzünden başlarına bir şey gelsin istemem ama bir yandan da Avallon'u seviyorum ve en iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu düşünüyorum. O yüzden her ne olacaksa, sadece olsun."

"Ama sen bu işin için de olma, öyle mi?" dedi Wooyoung yattığı yerden doğrulurken. Ardından yüzünde muzip bir gülüş belirdi. "Ah, bencil olmana bayılıyorum. İşler iyice sarpa sardı, ha?"

"Gerçekten öyle," dedi Yeosang.

Wooyoung omuzlarını silkti. "Sorun değil, bizim işimize gelecek. Sadece bu aptal saraydan kaçmaya bakalım."

"Tabi annemler izin verirse, ki vermeyecekler. Buradaydı. Onu sen de duydun."

Genç idam mahkûmu gözlerini devirdi. "Hadi ama onların iznine ihtiyacımız yok. Bunu onlar buraya gelmeden önce de konuştuk. Eğer sen yoksan tahta geçecek biri var. Mecburlar."

Yeosang başını salladı. "Doğru."

"Ailen için de fazla endişelenme." dedi Wooyoung gülümseyerek. "Eğer devrim başarılı olursa en fazla sürgün edilirler. Dışarı pek çıkmıyorum. Halkla pek iç içe değilim ama gözlemlediğim kadarıyla şu an her yönden Fransa'dan çok daha iyi bir durumdayız. Kafanızı uçuracaklarını sanmam. Ama seni tahta çıkarırlarsa kesinlikle ikinci bir XVI. Louis vakası olursun. Belki Marie Antoinette, kim bilir?"

"Louis iyi bir kraldı." dedi Yeosang.  "Sadece yanlış zamana denk geldi. Benim gibi..."

"Kastettiğim buydu." dedi Wooyoung. "Şu an kral olmak için en kötü zaman. Tahta kim çıkarsa çıksın, kesinlikle sonu iyi olmayacak. Bu ülkenin çok ayakta kalacağını sanmıyorum. Yani en azından monarşik olarak. Belki bir gün Avallon Cumhuriyeti olur."

"Ya da hiç olmaz." dedi Yeosang. Ardından başını yastığa gömdü ve tavana baktı.

"Artık hiçbir şey umurumda değil."

"O kadar da kötü değil." dedi Wooyoung. "Sırf tacı giymeye en uygun on sekiz yaşındaki sarışın sen değilsin diye kafanı uçuracak değiller ya?"

Genç prens gülümsedi ve Wooyoung'un yanına uzandı. "Sen kendi kafanı koru bana yeter." dedi kahverengi saçlarını karıştırırken. Wooyoung genç prensin kucağına yatırdığı başını kaldırıp Yeosang'ın gözlerine baktı ve saçlarında gezen elini tuttu ve hafifçe öptü.

"Çabuk alışıyorsun, sarışın."

"Temasa mı?" Yeosang güldü. "Hayır, sadece..."

"Sana iyi mi geliyorum?"

Genç prens yüzünü buruşturdu ve kaşlarını çattı. Birkaç saniye düşündükten sonra "Belki." dedi.

"Güzel," dedi Wooyoung yüzündeki sıcak gülümsemeyle. Ardından bir kedi gibi iyice Yeosang'ın kucağına sokulurken elini okşayıp yanağına bastırdı ve ardından gözlerini kapatıp derin bir iç çekti. "Bunu sevdim."

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin