Chapter X

152 27 10
                                    

"Şu an ne kadar aptalca bir şey yaptığını kelimelerle anlatamam." Wooyoung genç prensin ona gösterdiği sarayın arka tarafındaki girdiği gizli kapının merdivenlerinden çıkarken.

"Burası direkt benim daireme çıkıyor." dedi Yeosang. "Ben buraya aşırı acil durum kapısı diyorum."

"Neden aşırı acil durum kapısı? Tsunami, volkanik patlama veya kıyamet günü için falan olmalı?"

Yeosang güldü. "Ya da Truva Savaşı kadar acil durumlar. Neyse ki seni kaçıran prens olarak peşimden seni almaya bin gemiyle gelecek bir Sparta kralı yok."

İki genç adam da kıkırdayarak koridorda ilerlerken Yeosang bir yandan sessiz olması için işaret parmağını dudağından ayırmıyordu.

"Şaka bir yana," dedi genç prens gülmesini bitirdikten sonra. "Bu giriş çıkışı sadece Kraliyet ailesi biliyor. Sarayın istilası veya herhangi bir baskın durumunda kaçabilmemiz için. Biliyorsun, şu ihtilalden sonra bütün kraliyet ailesi ve asil sınıfı paranoyak oldu. Artık güvenecek hiç kimsemiz yok. Öbür yandan, herkes ihanete meyillidir ve herkesin içinde bir hain yatar."

Genç köle o an bu prensin onu kurtararak ne kadar büyük bir şeyi göze aldığını fark etti. Basit bir idam mahkûmu köle sadece koskoca Kraliyet ailesinin kaçmak için kullandığı acil durum çıkışını kullanıyordu. Bunu kelimelere dökmek bile şu anki durumun absürtlüğünü anlatmak için yetersizdi. Bu prens gerçekten bunu göze alacak kadar onu önemsemiş miydi? Minnettarlığını ifade etmek için onu kaideye oturtup tapınabilirdi. Bunun yerine sadece basit bir şakayla ortamın gerilmesini önledi.

"Demek yakışıklı prensim beni kurtarıp süslü şatosuna çıkarıyor, ha?"

Yeosang gözlerini devirdi. "Lütfen şımarma."

"Tamam, tamam." dedi Wooyoung gülerek. "Ama gerçekten beni aramaktan vaz geçeceklerini sanıyorsan yanılıyorsun. Beni sonsuza kadar dairende saklayamazsın."

Yeosang endişeli bir iç çekti. "Biliyorum. Ama senin için şimdilik en güvenli yer orası. Denemek zorundayız. Hem oraya hizmetçiler dışında kimse giremiyor. Annem ise çok nadiren. Gerçekten önemli bir şey olduğunda ki o zaman sadece beni yanına çağırıyor. Saray hizmetlilerini dert etme. Benim iznim olmadan hiçbiri daireme giremez. Yani seni orada bulmaları imkânsız."

Wooyoung etkilenmiş bir bakış atıp omuzlarını silkti. "Şu an ölmek dışında her şeye kefilim. Biraz et de hiç fena olmazdı."

Yeosang güldü. "Şu an teknik olarak saraydasın. O yüzden hapishaneme hoş geldin. Burada istediğin her şey var."

"Mantar sote?"

"Fazlasıyla."

"Kuzu eti?"

"İstemediğin kadar."

"Tereyağlı ekmek?"

Yeosang nazikçe gülümsedi. "Susar mısın?"

"Sarımsaklı Brüksel lahanası?"

Yeosang derin bir iç çekti. "Annem sarımsak sevmez. Bu yüzden sarayda sarımsak bulundurmak yasak. Bir prens olarak sarımsak yemem de yasak. Ayrıca köri, karides, sosis, roka, jambon ve soğan da yememe izin verilmiyor. Tuhaf biliyorum. Bana koyulan bilmem kaç yüz bin yasaktan birkaçı sadece."

Wooyoung gözlerini şaşkınlıkla açtı ama yine de pek de etkilenmiş görünmüyordu. Kraliçeyi az çok anlayabiliyordu. Sonuçta o kraliçeydi. İstese bütün ülkede sarımsağı yasaklatabilirdi. Ama bu zavallı genç prens için aynı şeyi söyleyemezdi. Yeosang'ın ebeveynlerinin gücünü düşününce içten içe tırsmadan edemedi.

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin