Chapter XL

122 18 33
                                    

2 gün önce

Paris'ten döndüğünden beri Lucianna'nın saraydaki günleri oldukça sıradan geçiyordu. Hep aynı bahçede kitap okuyup dairesinde piyano çalıyor, bazen de malzemelerini alıp açık havada yağlı boya resimleri yapıyordu.

Matmazel Angelique Lucianna Dervieux çok yönlü bir kızdı. Her türlü sanat ve edebiyat eğitimini almıştı. Tam beş dil biliyordu. Piyano, arp ve çello çalabiliyor, yağlı boyayla yaptığı tuvalleriyle o zamanın önde gelen akımlarından olan romantizm eserleri veriyordu. Babası onun güzel ve lirik soprano sesini dinlemeyi sevdiği için Paris'te aldığı şan eğitimiyle boş zamanlarında babasının yanında piyanoyla güzel aryalar seslendiriyordu.

Kitap okuyacağı zaman genelde Fransız yerine Rus edebiyatını tercih ediyordu. Romanda karanlık ve kasvetli bir enerji almak istiyordu. Felsefeyle yakından ilgili olsa bile genelde materyalizm hakkında fikirlerini kimse umursamıyordu. Çünkü gittiği ortamlarda insanlar daha çok giydiği kıyafetler ve onun aşk hayatı hakkında konuşuyorlardı.

Güzelliği elbette ki zekasından ve yeteneklerinden aşağı kalmıyordu. Açık kahve köpüğü rengindeki saçlarını genelde bukleler halinde çift toplar, üzgün olduğunda leylak, mutlu olduğunda turkuaz giyerdi. Bu iki renk onun en sevdiği iki renkti.

Lucianna bugün leylak renginde bir elbise giymişti.

Oturduğu avluya yavaş adımlarla gelen genç grandükü görünce onu görmemiş gibi yapıp okuduğu kitaba odaklanmaya devam etti. O an konuşmaya hiç takati yoktu. İçinden Seonghwa'nın yanına gelmemesi için dua ediyordu.

Ama Seonghwa adımlarını tam da oraya doğru yönelttiğinde Lucianna içinden bir küfür savurdu ve yüzünü okuduğu kitapla örttü.

Seonghwa nazikçe gülümseyerek yanına gelip küçük bir reveransla selam verdiğinde Lucianna onu görmezden geldi.

"Günaydın, matmazel. Burada olduğunuzu bilmiyordum."

"Bilseydiniz gelmezdiniz zaten." diye cevap verdi Lucianna.

Seonghwa bu sözle birlikte ne diyeceğini bilemeden utanç verici bir sessizliğin içine gömülürken terleyen ellerindeki siyah deri eldivenleri çıkardı ve küçük çay masasının üstüne koyduktan sonra güçlükle yutkundu.

"Burası güzel bir yer." dedi çok alakasız bir şekilde.

Lucianna cevap vermedi.

Seonghwa tekrar zar zor gülümsedi. "İki haftadır aynı kitabı okuyorsunuz." dedi Lucianna'nın okuduğu kitaba bakarak. "Hatta hâlâ geçen günkü ile aynı sayfadasınız."

"Odaklanamıyorum." dedi Lucianna. "Belki konuşmazsanız daha iyi odaklanırım."

Bu cümle Seonghwa'yı tekrar utanç verici bir sessizliğe gömdü. Ne cevap vereceğini düşünürken dudaklarını yaladı ve derin bir nefes aldı.

"Bakın, mutluluğunuzun mahvına sebep olduğum için tekrar özür dilemek istiyorum, Matmazel Dervieux. İnanın böyle olsun istemezdim. Seçtiğim kaderde benim de çok mutlu olmayacağını bilmenizi isterim. Korkarım ki Tanrı'dan sizin için en iyi için dua etmekten başka şansım-"

Lucianna'nın bakışlarını bir saniyede genç grandükü takımına götürmesiyle gözlerini fal taşı gibi açıp şaşkınlıktan elindeki kitabı yere düşürdükten sonra hışımla ayağa kalktı.

"M-Mösyö! Üstünüzde k-kan var!" diye haykırdı elini Seonghwa'nın beyaz gömleğindeki kırmızı lekeye götürürken.

Bu haykırış Seonghwa'yı da bir anda korkudan yerinde sıçrattı ve genç grandük siyah ceketinin düğmelerini aceleyle boğazına kadar ilikleyerek tam iki saat önce gömleğine küçük benekler halinde sıçrayan iki taşralının kan lekelerini örttü ve içinden bir küfür savurdu.

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin