Chapter XXXIV

121 23 31
                                    

Seonghwa avludan ayrılalı çok olmuştu. Askerlerden birinin haberiyle atına binmiş ve derhal Domnu Yoksullar Evine gitmek için yola çıkmıştı.

Matmazel Dervieux ile girdiği tartışmadan sonra genç grandükün nasıl hissettiğini tarif etmeye çalışacak olursak, kendine lanetler okuyordu. Lucianna'nın onu sevdiğini bilmeden kim bilir kaç yürek paralayıcı laf etmişti karşısındaki güzel matmazele. Berbat ve rezil bir haldeydi. Üç gündür o kadar kendine bakamamıştı ki oturup ne bir çay-kahve içmiş, ne dairesine uğramış ne de banyo yapıp güzel, deliksiz bir uyku çekmişti. İşleri yerine oturtmaya çalışırken her şeyi mahvediyor gibi hissediyordu.

Yoksullar Evine gelir gelmez büyük bir aceleyle atından indi ve telaşlı adımlarla içeri girdi.

O içeri girer girmez içeride çalışan herkes ayağa kalkmış ve genç grandükü selamlamıştı.

Revirin ne tarafta olduğunu sormaya kalmadan hemen yanına gelen hemşireler grandüke yolu gösterdi.

Seonghwa iki taşralı adamın tedavi gördüğü odaya girer girmez içerideki görevlilere seslendi.

"Bizi yalnız bırakın."

"Mösyö," dedi içerideki hemşire. "Korumanız olmadan sizi bu iki adamla yalnız bırakamayız."

"Konuşacaklarım özel konular." diye ısrar etti Seonghwa. "Rahatsız edilmek istemiyorum. Lütfen çıkın ve bizi yalnız bırakın."

İçerideki görevliler gayet açık ve net olan bu emri yerine getirdi ve odada sadece Seonghwa ve iki taşralı adam kalana dek herkes teker teker odadan çıktı.

Grandükü görmeleriyle iki adam da yattıkları yerde aceleyle doğruldu. Seonghwa adımlarını odanın orta yerine yönelttiğinde ikisi de kapana kısılmış fare gibi oturdukları yere sokuldu. O anki karşılarındaki grandük hazretleri şablonu en alt sınıftan iki sefil adamın gözünü biraz korkutmuşa benziyordu.

Seonghwa şapkasını çıkarıp bir kenara bırakırken sordu. "İsminiz?"

Daha önde ve diğerine kıyasla daha yaşlı duran adam grandüke pis bir bakış attı.

"Marceau Flauchelevent, bu da Jacques Lentement. Kendisi aynı zamanda kuzenim olur."

"Memnun oldum." dedi Seonghwa nazik bir şekilde. "Ne iş yapıyorsunuz?"

"Biz işçiyiz. Tarlada çalışıyoruz." Cevabı veren adam sabırsızlıkla sordu. "Ne istiyorsunuz, mösyö?"

Seonghwa odanın rastgele bir yerinden sandalye çekip cevap veren adamın karşısına oturdu. "Burada çok kalmayacağım. Sadede geleceğim. Bana Majesteleri Yeosang ve Mario de Lorenzo hakkında her şeyi anlatabilirseniz çok sevinirim."

"Onları gerçekten bulduk. Bize inanın, mösyö. Son anda elimizden kaçırdık! Hepsi o bacaksız çingenenin suçu!"

"Size onları bulup bulmadığınızı sormadım." Seonghwa kollarını göğsünde kavuşturup arkasına yaslandı. "Ayrıca benim yanımda o çocuk hakkında düzgün konuşursanız sevinirim." dedi sanki bahsi geçen çingene çocuğuna edilen bu hakaret onu rahatsız etmiş gibi.

"A-Ama, ama efendim-"

"Onları bulduğunuzu zaten biliyorum." diye devam etti Seonghwa. "O yüzden geldim. Onlara ne yaptınız? Bana onu anlatın."

"Şey..." iki adam bocaladı. "Bence asıl onların bize ne yaptığını sormalısınız, mösyö." dedi Jacques.

Ardından küçük bir çocuk gibi başına gelenleri genç grandüke şikâyet etmeye başladı. "Mario de Lorenzo beni bıçakladı ve boğmaya çalıştı! Beni tehdit etti ve arkadaşımın kafasına da kürekle vurdu! Korkunç bir şeytan! Bizi kandırmaya çalıştı. Kendisinin zavallı fakir bir çingene çocuğu Majesteleri Yeosang'ın ise Avallon'a okumaya gelen Ukraynalı bir öğrenci olduğunu söyledi! Ayrıca kumardan beş bin frank kazanmış! Hem yalancı hem dolandırıcı hem de bir saldırgan ve bir katil! Giyotin sehpasına gönderilmeyi sonuna kadar hak ediyor!

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin