Chapter XVII

149 31 11
                                    

"Ee, dün akşam Bay Yakışıklı Grandük'le eğlendiniz mi?"

Ertesi sabah Wooyoung yine genç prensin yatak odasında Yeosang'ın ona söylediği kahvaltısını ederken yüzündeki muzip tavırla sordu.

"Çok güzeldi." dedi Yeosang gülümseyerek. "Keşke seninle de gidebilseydik."

Wooyoung neredeyse kahkaha atacaktı. Bir köle, kraliyet opera binasında bale gösterisi seyredecekti. Düşüncesi bile absürt derecede komikti.

Yine de daha ciddi bir şekilde cevap vermeye karar verdi. "Dert etme, sarışın. Hem bale pek benlik değil. Ben daha hareketli ve canlı şeyleri severim. Polka veya flamenko falan dersen belki olabilir. Kulağa daha eğlenceli geliyor."

Yeosang gergin bir şekilde gülümsedi. "Polkayı bilmem ama flamenko ülkede pek hoş karşılanmıyor."

Wooyoung bu sefer gerçekten güldü. "Tabii, ülkeniz sadece beni hoş görmemekle yetinmemiş. Şuna bak, basit zevklerim bile hoş görülmüyor. Ben kral olsaydım her şeyden önce her bireye özgürlük getirirdim. Gerçi ben mutlak monarşiye de karşıyım. Tabi bunu ulu orta yerde söylersem kafamı uçurmaları için krallığa başka bir neden vermiş olurum."

Genç prensin ağzından küçük bir kahkaha çıktı. "Eğer annemler devrimi desteklediğimi duysaydı taht üzerindeki bütün hakkımı kaybederdim."

"Taht üzerindeki hakkın mı? Kaybedeceğin ilk şey kafan olurdu, aptal. Kutsal Roma İmparatoru bile olsan devrimi desteklediğini söylediğin ilk an seni gebertirler. Şu tiksindirici çağda kellemizi korumak pek zor."

"Ah," Yeosang'ın aklına bir şey gelmiş olmalıydı ki bir anda heyecanlı bir şekilde konuştu. "Bu arada lafı açılmışken-"

"James? James, orada mısın?"

Genç prens Wooyoung'un o an korkudan saydırdığı bütün İspanyolca şeylerin ağza alınmayacak küfürler olduğuna yemin edebilirdi. Yeosang bu sefer kraliçenin pat diye içeri girmemesi için dua ediyordu. "Bir dakika anne!"

Genç idam mahkûmu saklanmak için bu defa daha mantıklı bir yer seçtikten sonra kraliçe odaya girdi.

"Kimle konuşuyorsun sen?"

Yeosang bu soruyla birlikte gözlerinde beliren korkuya engel olamadı. "H-hiç... Hiç kimseyle... Neden öyle düşündün ki?"

Kraliçe kaşlarını çattı. Halinden belliydi ki o an buraya gelme nedeni kesinlikle Yeosang'ın kendi kendine konuşup konuşmadığını kontrol etmek için değildi. "Her neyse,"

Genç prens endişeyle yutkundu ve gergin bir şekilde sordu. Neredeyse odasına hiç gelmeyen annesi onu şu son iki hafta çok fazla çat kapı gelmeye başlamıştı. Bir şeylerin olduğu belliydi.

"Bir sorun mu var?"

"Evet, lanet olsun evet! Çok büyük bir sorunumuz var, James Yeosang."

Yeosang bu sefer gerçekten korkmuştu. Uzun zamandan beri ilk defa annesinin minimum derecede bile olsa küfrettiğini duyuyordu ve bu hiç de iyiye işaret değildi.

Korkuyla geriye doğru iki adım attı. "N-Ne oldu?"

"Dün akşam Seonghwa Pendragon'un aşağılık ve sahtekâr amcası Lord Rothbard ile senin hakkında konuştuk."

Yeosang bu adı duyunca mutsuz bir şekilde başını eğdi. "Yine bir sorun mu çıkardım?"

"Lord Park Seonghwa Pendragon tahta çıkmak için adaylığını koyuyor!"

Kraliçenin yüksek sesle ve can çekişir gibi söylediği bu cümle genç prensin gözlerinin bir anda fal taşı gibi açılmasına sebep oldu. Başını kaldırdı ve iki saniye önce pat diye söylenen bu cümleyi sindirmeye çalışırken genç prens ona boş bir bakış attı.

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin