Chapter XXVII

116 24 13
                                    

Genç prens izini kaybettirme telaşıyla denizden gitgide uzaklaşmış, iyice ağaçlı ve ıssız taş patikalara gitmişti.

Geçen iki saatin ardından Wooyoung'un başı gitgide yorgunluktan önüne düşüyor Yeosang'ın sırtına çarptığı an tekrar kaldırıyordu.

Genç prens yavaştan dizginleri çekip atını durdu ve düşünmeye başladı.

"Sakın bana kaybolduğumuzu söyleme." dedi Wooyoung uykulu bir sesle.

Yeosang derin bir of çekti. "Etrafta hiç tabela yok, benim suçum değil."

"Meh," Wooyoung omuzlarını silkti. "İyi tarafından bakalım Tanrı'nın unuttuğu yerdeysek bizi bulmaları biraz zor."

Yeosang gözlerini kısıp uzağa baktı. "Hey, şuralarda motel gibi bir şeyler olmalı. Gel, gidip bakalım."

Ardından dizginlere asılmasıyla Diana tekrar hızlı adımlarla Yeosang'ın gösterdiği yola doğru ilerledi. Denize dökülen bir ırmağın üstüne kurulmuş küçük bir köprünün üstünden geçtiklerinde genç prens haklı çıktığını fark etmişti. Artık sıra sıra yük arabaları ve yolcular için yapılmış motel ve pansiyonları görebiliyorlardı.

Yeosang atın üstünden indi ve kollarından destek çıkarak Wooyoung'un inmesine yardımcı oldu.

Hava güneşliydi ve sıcaktı. Yeosang ceketini ve şapkasını çıkarıp eyerin üstüne attı ve üstünde hiçbir değerli eşya bırakmadığına emin olarak dizginlerini bağlayıp Diana'yı kasabanın girişine bıraktı. "Burada bekle Diana."

Onlar iyice kasabanın içine doğru yürürken Wooyoung etrafına baktı. "Burayı sevdim."

Taş yolu izleyen sıra sıra dizilmiş motel ve pansiyonların yanı sıra meyhaneler ve egzotik dükkanlar da vardı. Önlerinde para bekleyen sokak çalgıcıları, dansözler ve dilenciler de kol geziyordu.

"Hey, mösyö... Bugün çok hoş görünüyorsunuz."

Yeosang bir anda nereden geldiğini anlamadığı koluna yapışan fahişeyi tiksintiyle iterken mırıldandı. "Ben sevmedim... Çok merdiven altı bir yer."

O an başından savdığı kadının söylediklerinden fark etmişti ki burada insanlar Provence ve Güney Fransa'nın taşra ağızlarını konuşuyorlardı. Yeosang ne söylediklerini pek anlamıyordu.

Ardından ellerini ceplerine soktu ve Taehyun'un dün akşam onlara ödünç verdiği parayı daha tek kuruşunu harcamadan cepçilere kaptırmamak için hızlı hızlı yürümeye başladı.

Wooyoung peşinden gelirken arkasından hızlı adımlarla koşturuyordu. "Burada hiç fırın-kafe yok mu ya? Kahvaltı etmek istiyorum."

"Sadece meyhaneler var." dedi Yeosang etrafına bakarken. Ardından çıkarıp cep saatine baktı. "Ve neredeyse öğlen oldu."

Wooyoung aniden durdu. "Yo yo yo... Bekle..." bir iki adım geri gidip duvardaki ilana baktı.

KAYIP, ARANIYOR: İDAM MAHKÛMU MARIO DE LORENZO

Wooyoung hızla ilanı duvardan çıkarıp buruşturduktan sonra cebine soktu. Ardından öksürerek boğazını temizledi. "Pekâlâ, devam edelim."

İkisi uzunca bir süre yürüyüp merdiven altı olmayan, uygun bir yer ararken Wooyoung sıkılıp durdu. "Eh, boş versene. Gel şuraya girelim." Ardından genç prensi de bileğinden tutup peşinden sürükledi.

Yeosang bir saniyeliğine duraksadı. "Wooyoung, emin misin? Orası pek de şey bir yere benzemiyor..."

"Güvenli mi?" Wooyoung güldü. "Sorun değil. Belli ki burada düzgün bir yer bulamayacağız. En iyisi boş ver. Girelim bir yere işte."

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin