Chapter XXI

154 29 28
                                    

Wooyoung at arabasından inerken onu geleceğini hiç tahmin etmediği bir anksiyete karşılamıştı. Balo salonunun kapılarına yaklaştıkça içindeki engel olamadığı bu saçma korku gitgide büyümeye başlıyordu.

Sakin ol, Woo. İnsan beynini manipüle etmek kadar kolay bir şey yok. Sadece bir mağara dolusu servetin varmış ve cilalı mermerden yaratılmışsın gibi davran.

Yeosang at arabasından inerken yüzündeki bariz gerginliği gidermek için Wooyoung'un elinden tuttu.

Genç prens soft renklerde sade bir takım giymiş, saçlarının farklı bir şekilde çok kısa bir kısmını birkaç örgüyle birlikte bir kurdele yardımıyla toplamıştı. İki minik boncuğu andıran parlak mavi gözlerini altın renginde zarif bir maske kapatıyordu.

Wooyoung ise ilk defa takım giyiyordu. Kusursuzca dokunmuş beyaz ipek gömleği beyazı yakaları dışında görünmüyordu. Uzun siyah ceketinin altında Napolyon tarzı büyük cepli bir saten yelek vardı. Saçları düzgünce arkaya taranmış sadece öndeki perçemleri kahverengi gözlerini kapatan siyah bir maskenin üzerine düşüyordu.

"Bu taraftan, mösyö." kapının önündeki muhafız bunu Wooyoung'a bakarak söylemişti. Wooyoung'un bu hitaba karşılık üstüne alınması iki saniyesini almıştı.

Bir anlığına gözleri Yeosang'a kaydı. Bana mı dedi?

Yeosang belli belirsiz gözlerini devirdi. Sen ciddi misin? Doğal davran!

Çok tuhaf, çok tuhaf, çok tuhaf, çok tuhaf...

Maskesi düştüğü an yüzüne tükürecek insanlar onun için kapı açıyordu. Wooyoung yanına gelen görevlilere gülümsedi ve nazikçe başını eğdi.

"Unutma, bu bir kraliyet buluşması değil, bir parti." diye mırıldandı Yeosang. "Rahat davran. Çapkın ol. Mutlu görün. Kendin ol. Seni sevecekler."

Kendin ol. Bu Wooyoung'un en iyi olduğu konuydu. Ve nihayet kapılar açıldı.

Kraliyet balolarında olduğu gibi herkesin adını tek tek anons etmeyeceklerdi. Kimsenin kim olduğunu bilmemesi bir maskeli balonun mantığı ve onu asıl eğlenceli kılan unsurdu.

Yeosang'ın bile prens olarak burada olduğunu bilen yoktu. Kraliyet ailesinin davet edildiği biliniyordu ama belli bir yeri olmadığı için kimse nerede oturacağını veya burada olup olmadığını bile bilmiyordu.

İçeri girdiklerinde balo çoktan başlamıştı. Dans pistinde dans edenler, orada burada yüzlerine yelpaze sallayıp kalabalığı çekiştiren kadınlar, çift yönlü merdivenin üstündeki küçük balkonlardan pisttekileri izleyenler, kadife sofalar ve kırmızı masa örtülü sehpalardan kokain çekenler ve daha niceleri içerideydi.

Yeosang kulağına eğilip hafifçe fısıldadı. "Wooyoung, elini cebinden çek."

Genç idam mahkumu aniden ellerini cebinden çekti ve nereye koyacağını bilemeden tuhaf bir şekilde gövdesinin etrafında sallamaya başladı. Yeosang derhal bileğinden tutup bu hareketini durdurdu.

Daha içeri girer girmez Wooyoung takım elbiseli ve siyah maskeli garsonun gümüş bir tepsiyle ona uzattığı kadehlerden birini aldı.

Aldığı bir yudumla dilinin ve boğazımın yanması bir olmuştu. Tiksintiyle yüzünü ekşitti.

"A la mierda... Sanki domuz sidiği içmişim gibi."

"Daha önce hiç içmemiş bir insanın ilk içeceği şey olarak absent önermezdim. Al şunu." Yeosang ceketinin iç cebinden bir mendil uzattı. "Sakın üstüme kusma."

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin