Chapter VII

157 27 25
                                    

Rusty Cage - The Hearse Song

Wooyoung gözlerini açtı. İkinci gecenin sabahına uyandığında gördüğü şey yine aynıydı. Yine hücrenin iğrenç demir parmaklıkları, yine soğuk ve sert yer, yine hücrenin ardında bekleyen nöbetçi asker. Ama havada farklı bir koku vardı. Genç idam mahkûmu bunun ne olduğunu çok iyi biliyordu.

Son gün

Havada ölüm kokusu vardı. Hissediyordu. Bütün bu berbat hayatı düşününce idam ona cazip bir ceza gibi gelmişti. Ama şimdi bu son gün içinde hiç ummadığı hisler uyandırmıştı. İlk defa korkuyordu.

Nefes alan her canlının ortak içgüdüsüydü ölüm korkusu. Ertesi gün bu saatlerde ölüm meleği son bir kez kulağına fısıldayacak ve onu ecelin buz gibi kollarına bırakacaktı. Genç köle düşündü. Onu nasıl öldüreceklerdi? Bir giyotin ya da boyunduruk ile başını gövdesinden ayırıp kanını mı akıtacaklardı?

Hayır. Giyotin o zamanlar daha yeni icat edildiği için maliyeti inanılmaz yüksekti. Kimse onun gibi bir köle için bu denli bir zahmete girmezdi. Ayrıca idam edilmek için en korkunç yollardan biriydi çünkü eğer bıçağı yeterince iyi bilenmezse kafası gövdesinden ayrılana kadar o şeyi boynuna ikinci hatta üçüncü kez indirmek zorunda kalabilirlerdi. Yoksa darağacına bindirip asacaklar mıydı? Yoksa çok başka bir şekilde mi olacaktı? Belki daha yavaş ve acı verici bir şekilde?Belki en acımasız işkence yolları ile? Sonuçta kilise gücünü yitirse de engizisyon mahkemeleri hala kapanmamıştı. Bir günahkâra tövbe edene kadar işkence etmek hala yasaldı.

Wooyoung doğruldu. Günlerdir o sevimli genç prens veya onu tanımayan ve ona hayvanat bahçesindeki egzotik bir hayvana bakar gibi bakan yabancı ziyaretçiler dışında birkaç gündür gördüğü tek kişi olan gardiyana baktı.

"Bugün güzel bir gün öyle değil mi, Teddie?" dedi gülümseyerek.

Gardiyan cevap vermedi.

Kısa bir süre sonra birkaç nöbetçi asker içeri girdi. Wooyoung merakla dışarıya baktı. Neden buradalardı? Yoksa infaz günü daha erken bir tarihe mi çekilmişti? İçinde büyüyen korkuya engel olamadı. Hücrenin kapısı açıldığında kalp atışlarının hızlandığını hissedebiliyordu. Yoksa genç prens başarmış mıydı?

Affedilmiş olabilir miydi? Cezası kalkmış olabilir miydi? Gerçi affedilse nereye gidecekti ki? Başka biri onu satın alsa pek farklı olmayacaktı. Hatta belki Lord Herberd'dan daha beter olabilirdi. Onun için iyi seçenek diye bir şey kalmamıştı artık. Düşünebileceği olumlu hiçbir şey yoktu. Aklına getirebileceği her şey sadece bir fiyaskoydu. Utanç vericiydi.

İki gardiyan onu kollarından tutup sertçe ayağa kaldırdığında Wooyoung dört taş duvardan oluşan küçük hücrenin içinde uyuşan bacaklarının üstünde güçlükle duruyordu. Sanki kemikleri etinin içinde lime lime eriyip yok olmuştu. Ayağını bir adım öne attığında neredeyse düşecekti ancak koluna girmiş iki görevli asker yerden bir un çuvalı kaldırır gibi yakasından tutup genç idam mahkûmunun ayaklarının üstüne doğrulmasına yardımcı oldu. O sırada yanlışlıkla onu sağ kolundan kavrayan askerin ayağına basmıştı.

"Pardonne-moi, mösyö." diye mırıldandı Wooyoung ayağına bastığı görevli askerle göz teması kurmadan. "İsteyerek olmadı."

Gardiyan pek de rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. "Gidelim." dedi sadece diğer yanında duran meslektaşına bakarak.

Güçlükle yutkundu zavallı idam mahkûmu. Korku ve merak karışımı bir duygu bütün bedeninde terör estirdi. Bileklerine takılan kelepçenin soğuk hissi onun azat edilmediğinin basit bir işaretiydi.

Merry-Andrew&Betrayer || woosangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin