28

1.3K 74 4
                                    


Merhabalaaar.

Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

40bin olmaya adım adım gidiyoruz. Siteye her girdiğimde sayının artması beni çok mutlu ediyor.

Kitabımı okuduğunuz için çok teşekkür ederim

Sizi çok seviyorummm💝💝

.Keyifli okumalar.

Hayatla baş başa bırakıldığım zaman 6 yaşındaydım. Daha kendimi bile doğru düzgün tanımazken, küçük ve ailesine düşkün bir kız çocuğuyken hayatla savaşım başlamıştı ama o küçük kız bunu bilmiyor olmalıydı ki kaşlarını çatmış asabi bir tavırla annesinin onu almaya gelmesini bekliyordu.

İlk doğum günü hediyemi kendim yaptığım zaman 6 yaşındaydım, Anne dediğim kadın tarafından aç bırakıldığım zaman  6, annem beni terk ettiği zaman ise 10 yaşındaydım, kendimle ilk yüzleştiğim zaman 15 yaşındaydım.

17 yaşım ise kendimden ilk vazgeçtiğim yaş. Her doğum günümde dilediğim aile bir türlü bana gelmiyordu nasıl olsa. Yalnızdım, kimsesizdim.

İçimdeki küçük kız çocuğu yorulmuştu. 12'den sonra doğum günümdü, bir şey dilemedim. Belki de dedim, belki de 18 girmeden bu dünyadan gitmek vardı, tabi bu karardan dönmem uzun sürmemişti.

Eve geldiğimde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Ev karanlık ve soğuktu her zamanki gibi. Odamdan gelen cılız ışığı fark ettim.

Annem mi gelmişti? Heyecanlandım. Belki... babam gelmiştir. Heyecanlı adımlarım odaya giderken birbirine dolanıyordu nasıl düşmedim anlamıyorum.

Kapıyı araladım.

Annem, elinde çamurdan bir pasta tutuyordu, her zaman özenle sürdüğü kırmızı ruju bütün yüzüne dağılmıştı.

"Saat 12'yi çoktan geçti Talya. Bu sene de ölmedin güzel kızım." Diyerek mumu üfledi ve bizi karanlıkta bıraktı.

Ne hissetmem gerekiyordu? Annem küçük yaralı kızın ruhuna bir yara daha bırakmıştı.

O an sadece ona bakmakla yetindim bir kaç dakika yada bir kaç saniye...

Daha sonra annemin dizlerine yatıp beni neden doğurdun diye sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum ve annemin bu sürede bir kutu sigarayı bitirip uyuyakaldığını.

Yumruklarımı sıktım. Tırnaklarım avuç içime battıkça acım azalıyordu sanki.

"Peki bunlar sana ne hissettiriyor şuan?" diye sordu Sinan abi.

"Ne hissetmem gerekiyor?"

"Bilmem, ne hissediyorsun?"

Dudaklarımı büzdüm ve az önce avucuma batırmaktan kanattığım avucuma peçe ile bastırdım.

"Ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. "

Sessizce başını salladı.

"Neden çamurlu pasta?" Gülümsedim acı acı ve beni ilgiyle izleyen bakışlara döndü gözlerim.

"Beni aç bırakmıştı. Artık o kadar aç ve sussuzdum ki küçük camdan çıkıp evin arka bahçesine gittim. O kadar açtım ki toprak bile yiyebilecek durumdaydım, çevreme bakindim biraz sonra ilerde yerde bir ekmek buldum yağmur yağdığı için biraz ıslak ve çamurluydu. Yedim. "

Ellerimi TutarsanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin